“Bugün eve pide mi alsam, kepek ekmeğimi?. İftarlık pastırma da alsam mı?”
“Bu akşam sahurda fazla kaçırmışım galiba...”
“Bey, eve gelirken biraz baklava ile dondurma al...”
“Hafta sonu şöyle bir yerlere gidelim, kendimize iyi bir ziyafet çekelim....”
“Hayır, hayır rejimi bozmayalım”
“Biraz dikkatli yememiz lazım”
Bu tür konuşmalara yabancı değiliz.. Ramazan ayında bir çok evde böyle konuşmalar yapılır.
Bu Mübarek ay boyunca bir yandan çevremize bakmadan, yakınımızda nelerin olup bittiğinden habersiz istediğimizi yiyip içerken, bir yandan da bu ayın feyzinden, rahmetinden, bereketinden istifade etmeye çalışırız.
Çoğu kez Peygamber Efendimizin “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” Hadisini, Ramazandaaaaann Ramazana hatırlarız ama yine de ciddi manada gereğini yerine getirmek her nedense işimize gelmez.
Ancak, dünyada gelişen olumsuz olaylar “Ey insanoğlu unutma, böyle yaşayanlar da var. Hiç mi ibret almayacaksın” dercesine, bizde şok etkisi yaratır ve kısa bir sürede olsa tefekkür etmemizi, kendimize gelmemizi ve rehavetten kurtulmamızı sağlar.
Orada, evet evet orada bir yerler var, aç insanların yaşadığı, çöp poşetlerinden, çöplüklerden medet umanların, yiyecek arayanların bulunduğu…
Belki yakınlarda, belki yanı başımızda, belki de uzaklarda….
Geçtiğimiz yıl Somali idi, bu yıl kim bilir daha nereler eklendi, bu dramatik tabloya.
Rengimiz tutmasa da, dillerinden anlamasak da, Yüce Allah’ın ‘Eşrefi Mahluk’ dediği insan yaşı-yor oralarda...Adına yaşamak denirse tabi. Hayatta kalmak veya kalmamak arasındaki ince çizgi üzerinde mücadele veriyorlar.
O uzaklarda dediğimiz yer artık bize yakın olmalı. Evimizde, içimizde ve tüm benliğimizde hissetmeliyiz, oralarda yaşanan dramı…
Çevremizde, belkide çok uzaklar da değil, kendi mahallemizde yaşayan insanları, yani komşularımızı iyi gözlemleyebiliyor muyuz, sıkıntılarını, dertlerini paylaşıyor veya “Acaba bugün bir şeyler yiyebildiler mi?” diye kendimizi sorguluyor muyuz?
Etrafımızdakileri iyi gözlemlersek, bir çok insanın hala çöplüklerde bir şeyler aradığını, pazaryerleri dağıldığında ‘yiyebilecek belki bir şeyler bulabilirim’ umuduyla dolaşanları görmemiz mümkün.
Çevremizde olup bitenleri iyi tahlil etmeli, bu durumda olan insanların ellerinden tutmalı, onların yardımına koşmalıyız.
21. yüzyıl sözde ‘Uzay Çağı’, keşke ‘İnsanlık Çağı’ olsaydı.
Tezatlar dünyasında yaşıyoruz.
Bir yanda Ramazanın keyfini sadece yemek içmekte sananlar, bir yanda çöplükte kuru bir ekmek arayarak karınlarını doyurmaya çalışanlar. Hatta aradığı ekmeği bulamayanlar...
Dün SOMALİ idi, Afrika idi…
Bu gün kim bilir, belki de yanı başımızda!..
Dram ve komedi bir arada…
Ey insanlık, silkinin artık. Elindeki bir dilim ekmeği, açlıktan ölmek üzere olan çocuklarından birini bari yaşatabilme ümidiyle, iki çocuğu arasında tercih yapma zorunda kalan annenin ıstırabı gözümüzün önüne gelmeli.
Lokmalar boğazımızda düğümlenmeli, asla israf etmemeliyiz..
Ve mutlaka empati yapmalıyız, yani ateş bize düşmüş gibi, ateş evimizin içindeymiş gibi...