Defalarca yazdım, defalarca da yazmaya devam edeceğim. Bu ilçede yaşayan ve eli kalem tutan biri olarak bıkmadan, usanmadan sorumluluğumu yerine getirmek ve bilgilerimi kamuoyuyla paylaşmak zorundayım.
Birileri duymasa da, birilerinin işlerine gelmese de, birilerinin rahatları bozulsa da, ben bu ilçede bir şeyler yapmak ve bu ilçeye bir şeyler kazandırmak için elimden gelen mücadeleyi vereceğim.
1970 ve 1990 yılları arası yaklaşık 20 yıl ‘Mobilya’ dendiği zaman akla Ankara Siteler gelirdi. İnegöl mobilyası çoğu yerde rağbet görmezken, bazı yerlerde ise bizleri oldukça üzen ‘Burada İnegöl Mobilyası Satılmaz’ yazıları asılıydı.
Şimdi yıl 2011 ve Ankara Siteler mobilyasından bahseden yok, flaş isim “İnegöl Mobilyası”.
Devranın hep böyle gideceğini düşünen Ankara Siteler esnafı, bir bir mağazalarını kapattı, “O, bir altın çağdı” diyerek, hatıralarıyla baş başa kaldılar…
Neden bunları yazıyorum?...
Maazallah bir gün İnegöl’de aynı durumla karşılaşırsa, bizim durumumuz Ankara Sitelere benzemez, İnegöl nüfusunun neredeyse yarısını ilgilendiren bir iş kolu batarsa, hep birlikte batarız.
Onun için de sadece bir iş koluna güvenip, bir ilçenin kaderini o iş koluna bağlamak, bence ileri-yi görememenin veya bu ilçeyi düşünmemenin en güzel örneğidir.
İnegöl’de yaşayan insanlar olarak, bu gidişe dur demek için siyasileri harekete geçirmeliyiz. Mutlaka İnegöl’ümüze bir alternatif iş kolu yaratma durumundayız.
Aylar önce, ‘gelin otomotiv sanayi için kolları sıvayalım, Çin’in dünya markası haline ge-len Chery’yi İnegöl’e getirelim’ dedim, kulak arkası edildi.
“İnegöl İl olmalıdır, Başbakandan randevu alalım, derdimizi anlatalım dedik”, ‘ama’, ‘fa-kat’, ‘lakin’ gibi sözlerle bu güne kadar oyalandık.“Üniversiteyi İnegöl’e getirelim” dedim, yine ‘tık’ yok …
“Üniversite ki bacasız fabrika. Ne olur mobilyanın yanında bir de Üniversitemiz olsun haydi bir komite kuralım, bu mücadeleyi başlatalım” dedik. Fakat etkili ve yetkili kişiler, İnegöl’ün daha önemli meseleleriyle(!) uğraştıkları için, benim söylediklerimi duymazdan geldiler. Duymazdan gelmeye de devam ediyorlar.
“Mehmet Hanefi Yıldırım bir öneri mi getir-di, bir şeyler mi yazıyor, bazı telkinleri mi var, duymazdan gelelim arkadaşlar. Kars’tan gelen biri mi bizi yönetecek? Bir Trabzonlunun sözüyle mi hareket edeceğiz?” diye konuşanları ve bunların “Biz İnegöllüyüz” dediklerini duyuyorum… Şaşırıyorum, üzülüyorum…
Ömrüm ne kadardır bilemem, yarına çıkar mıyım Allah bilir. Ama bildiğim bir şey var ki, bu du-rum böyle devam ederse, İnegöl çok değil 20 sene sonra Domaniç gibi olur ve biz Yenişehir’i kıskanır duruma gelir, “bir zamanlar İnegöl şöyleydi” der avunuruz.
Eğer ciddi önlemler alınmazsa, bu yazdıkları-mın hayal ürünü olmadığını maalesef göreceğiz.
İşte ben bu endişeyle üstüme düşen görevi yapmaya devam edeceğim…
Yarın ki yazımda, bu bağlamda “İnegöl’ümüze ‘Teknoloji Üniversitesi’ni kazandırmak için kolları sıvayalım” çağrısına yer vereceğim…
Çağrılarıma kulak assalar da, asmasalar da “öbür gün çok geç olabilir” deyip sorumlu gazeteciliğime devam edeceğim…