15.02.2021 20:09:00

1977

ALBERT CAMUS VEBA

ALBERT CAMUS VEBA

ROMANI ALBERT CAMUS’UN VEBA IŞIĞINDA KORONA VİRÜS SÜRECİ

Bu yazıda, Albert Camus’un Veba romanı ufak bir inceleme altına alınacak ve ardından günümüzde var olan Korona Virüs ile mücadele ve bu durumda izlenen yollar arasındaki benzerliklerin çözümlenmesi yapılacaktır.

Veba romanı büyük ölçüde karantina döneminde bizlerin yaşadığı, pandemi ve karantina süreçlerini yaşayan halkın sesini, bize yansıtmaktadır.

Karantina, devletin izlediği yollar, virüse karşı verilen ilk tepkiler, kabullenememe süreçleri ve daha birçok benzerlik ile Camus, romanında şimdiki zamana ışık tutmaktadır.

Albert Camus Veba romanında, Cezayir’in bir kenti olan Oran’da gerçekleşen, veba salgınını kaleme almaktadır. Roman, salgın esnasında, insanların girdikleri çeşitli duygu durumları, yaşananların devlet tarafından yönetilişi, sağlık çalışanlarının bu durum karşısında edindiği tutum, halkın yaşadığı zorlukları, kitabın sonuna kadar belli olmayan bir anlatıcı tarafından bizlere aktarılmaktadır.

Oran kentinde yaşayan insanlar, her zamanki gibi bir sabah işe gitmek için uyandıklarında, kapılarının önünde ölmüş farelerle karşılaşırlar.

Bu durum ne kadar tuhaf olursa olsun, insanlar sebebini öğrenmekten çekinmekte bu sebeple de, durum üzerinde fazla durmamaktadırlar.

Kentte yaşayanlar, en sonunda ölü farelerin çoğalması ve her yerde göz önünde olması ile gerginlik yaşamaya başlar. Yine de hastalık, farelerden insanlara geçmeye başlayana dek halk tarafından pek ciddiye alınmaz, insanlara sıçradığındaysa, sistematik ve normal olaylarmış gözüyle bakılır. Özellikle devlet gözlerinin önündeki

Veba gerçeğini kabullenmek istemez, bu fikri erteleyebildikleri kadar ertelemek, halka ve dünyaya duyurup insanları telaşa vermek istememe düşüncesi içindelerdir. Bu fikirden vazgeçmelerini sağlayan şey gelen ölüm istatistikleri olmuştur.

Ölen insan sayısı, her hafta katlanarak artmaktadır. Rakamlar haftada beş yüz ölüye dek çıkar. Ve sonunda en başından olması gereken olur: Şehir karantinaya alınır ve kapatılır. Oran kenti, kendi içinde kalmıştır. Ne dışarıdan bir ziyaretçi, ne de dışarıya çıkmak yasaktır. İçeride olan insanlar, büyük bir yüzdeleri ölümle cebelleşiyor dahi olsa bu durumu kabul etmek istemiyordu. Mektup yasağının ardından, telefon kulübelerinde kuyruklar ve on sözcüklü telgraflara iletişim başlamıştı yalnızca. 

Eczanelerde vebaya yarayacak ne varsa büyük bir artış gözlemlendi. Sokaklarda taşıyıcı olarak inandıkları hayvanları öldürmeye başladılar. Ölenlerin evlerini yakıp yıkan, bu durumun vebaya iyi geleceğini düşünen insanlar çıktı. Kent, dışarıdan hiçbir şey ithal edemediği için elinde azalan, tüketim ihtiyaçları yüzünden dört bir yandan yağmacı çeteler çıkmaya başladı. Toz bulutlarını şehrin üzerine savuran ılık rüzgarların vebayı dağıttığını sandı insanlar, ayaklanıp engellenmesini kendi mahallelerinin üstüne gelmemesini istediler fakat bu da vebanın bitmesi için bir fayda sağlamadı. Veba, insanları sevdiklerinden ayırdı, sevdiklerine kavuşmak, onları tekrar görmek isteyen birçok insan vardı. Halk belirli bir zamandan sonra bir araya gelerek, yetersiz sağlık çalışanlarına yardım etmek için topluluklar oluşturdu.

Hastalığın bulaşmasının zirve yaptığı ve haftada 500 kişinin öldüğü dönemde, Paneloux adlı Katolik rahip, kasabadaki vebanın, aslında tanrının ahlaksızlığın cezası olarak yolladığı bir lütuf olduğunu öne süren vaazlar vererek, veba döneminde dinin önemine dikkat çekti. Ancak gözlerinin önünde bir çocuğun vebadan ölümünü izleyen Dr. Rieux vebanın ne olduğunu daha iyi biliyordu:

Acı insanlara rasgele dağıtılmıştı ve hiçbir anlam ifade etmiyordu. Acı, basit anlamda bir absürtlüktü ve belki de bu, onun hakkında söylenebilecek en kibar şeydi.

Veba salgının ortaya çıktığı, şehrin karantinaya alındığı bu roman, içinde bulunduğumuz Korona Virüs dönemi ile büyük benzerlikler taşımaktadır. Korona süreci, Wuhan’da başlayıp ve ülkemize gelene kadar, devletimiz ve halkımız tıpkı Veba romanında farelerin ölümüne kayıtsız kalan, Oran kenti devlet ve halkı gibi bir tutum izleyerek, virüsü uzun bir süre yok saymış ve gündelik yaşam standartlarına devam etmiştir. Ülkemizden birçok insan, sokaklarda, caddelerde, sinemalarda fotoğraflar ve videolar paylaşarak dışarı çıkın mesajları vermiştir.

Durumun ciddiyeti 11 Mart 2020 tarihinde ilk vakanın görülmesi ile bir ciddiyet kazanmış, hızla okullar kapatılmış ve herkese durumun ciddiyeti hakkında bilgiler verilmeye başlanmıştır. Başta üç hafta süreceğine inanarak, evlerine dönen insanlar ya da bunun rahatlığı ile sevdiklerinden başka şehirde kalanlar, tıpkı Oran kentinin karantinaya alınması ile birlikte sevdiklerinden ayrı kalacağını fark eden insanların durumu gibi, büyük bir huzursuzluk, gitme istediği ve kötü düşünceler etrafında dönmüştür.

Bizim tek avantajımız, birkaç kelimelik telgraflarla iletişime geçmeye çalışan Oran kenti sakinlerinin aksine, telefon, bilgisayar gibi, sesli, yazılı hatta görüntülü konuşabilecek, var olan durumdan net bir şekilde haberimizin olabileceği kitle iletişim araçlarımızın var olmasıdır. Bununla birlikte, kolonya, dezenfektan eldiven, maske gibi pandemi sürecinde en gerekli malzemelerin fiyatlarında yüksek miktarda artış gözlemlenmiştir. Tıpkı veba kitabında olduğu gibi, ortaya fırsatçılar çıkmış ve bu durumdan faydalanmak adına birçok yolu denemiştir. Salgın ve karantina durumunda 1940’larda Oran’da var olan, fırsatçılığın bu zamanda bir adım bile geriye taşınmadığını gözlemlemekteyiz.

Karantina olacağını duyan halk, ülkemizde büyük bir yağmalamaya gitmiş, hastalığın yayılıp yayılmayacağını umursamadan marketlere akın etmiştir. Veba kitabının günümüze ışık tuttuğu en önemli örnek, devletin salgın sırasında da sonrasında da işsizliği, işinden edilmiş emekçilerin karşı karşıya kalacakları açlık tehlikesi ve yoksulluğu görmeyecek olmasıdır. Kitabın baş kahramanı olan Doktor Rieux’un gösterdiği yorgunluğuna ve ölümle burun buruna olmasına rağmen gösterdiği metanet tıpkı günümüzde sağlık çalışanlarının göstermiş olduğu metanetle birdir.

Din adamlarının, bu salgının halkın cezası olarak gönderildiğine dair söylemleri, günümüz Türkiye’sinde de gözlemlenen en belirgin özelliklerden biridir. Halkın sergilediği ‘’Bana bulaşmaz.’’ tutumu, ülkemizde de hala bilinçsiz bir şekilde ilerleyen ve bu tutum ile yaşayan insanların birer kopyasıdır. Şu an inmeye başlayan istatistikler ile birlikte rahatlığa kavuştuğunu düşünen halk gibi,

Veba’nın bitmesi ve kapıların açılması ile Oran kentinin canlılık göstermesine en güzel yanıt kitabın sonunda Rieux’un “Veba asla ölmeyecek. Yatak odalarında, mahzenlerde, sandıklarda, mendillerde ve eski gazetelerde sabırlı bir şekilde bekleyerek, mutlu şehirlerdeki farelerini canlandırıp onları öldüreceği günü bekliyor.” cümlesidir.

Albert Camus’un önemli baş yapıtı olan Veba kitabı, günümüz de çok değerli bir eserdir. 1997’de basılan bu kitap, aslında Fransa'nın İkinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı Alman işgalinin başka bir sunumla, orada var olan esirlerin ve sömürü durumun anlatımı da olsa, günümüzde okunduğu zaman Korona Virüs süreci içinde önemli bir kaynak olabilmektedir.

Hatta karantina ve salgın durumunda insanların duygu durumlarını bir romanda okuyor olmak, insanda hislerinin tercümanını bulmuş olduğu duygusunu uyandırıp, yazılanlarla kendini ve duygu durumunu geliştirme imkanını sumaktadır.

Kaynakça

AYBÜKE DİLA YÜCE


Nefise yüce
15.02.2021 20:31:30
Tebrik ederim güzel kızım sen benim gururumsun

Esra Evren
16.02.2021 08:57:57
Muhtesem bir karsilastirma yazısı olmus aslinda gecmiste yasanan bircok olay gunumuze isik tutmali eline saglik Aybuke

Gülcan CANITEZ
16.02.2021 10:44:07
Tebrik ederim...Günümüzü ne kadar güzel tahlil edip...Bizlere iki dönemi karşılaştırarak incelemeyi öğrettin.Pırıl pırıl bir gençlik geliyor...Sizler geleceğimize IŞIK tutuyorsunuz...Teşekkürler...

Tuba Belin
19.02.2021 13:20:08
Bu romanı bu şekilde yorumlaman çok hoş biliyorsun tarih tekerrür den ibarettir başarılarının devamı diliyorum