24.03.2021 16:26:00

BİLDİ(M)N Mİ.

BİLDİ(M)N Mİ

                                                                  …BİLDİM(N) Mİ?

 Notasız, makamsız, kulaktan dolma, detone bir sesle ezber bir türkü tutturmuş gidiyorlar.

Ne bestecisi, ne de güftecisi belli, lakin işine gelenin çığırmaya doyamadığı, uzaklardan çalınsa bile zil takıp oynadığı, ‘Ne olur ki, yaşasın bana dokunmayan yılan bin yıl’ adlı çoğu zaman liste başı, aslında sanatsal değeri namevcut, gönül sazının telini titreterek dinleyene gözyaşı olan bu ağıt, nüfusunun yarısı kadın olan bu güzelim topraklarda kavgayla, şiddetle işi olmayan, kendini bulmak adına şah damarına otağı kurabilmeyi başarabilmiş gönül erlerinin repertuvarına asla girmez, giremez.

   Oysa ki HAYY’at hepimize sunulan 1 ARmağan! Hal bu iken, senden ne haber?

   Bırakabildin mi saçıma, başıma, makyajıma, kılığıma, kıyafetime karışmayı?

   Unutabildin mi arkamdan önümden ya çaktırmadan ya aşikâre laf atmayı?

   Ayrımına varabildin mi olmayan farkımın? Ne anandan, ne bacından, ne kızından, ne babandan, ne amcandan, ne dayından, ne de oğlundan.

   Fark edebildin mi gecenin de gündüzün de 1 yarısı sadece sana helal ZANettiğin gök kubbenin altında dolaşmanın tek seninle özdeşleşmediğini?

   Kurtulabildin mi anlamını sorgulamadan, üzerinde kafa yormaya ihtiyaç duymadan beynine kazınan sözel kültürün etkisinden?

   Özgürleşebildin mi salt cinsiyete atfettiğin çağdışı kalıp rollerinden, kadına yönelik bilinç altı kodlamalarından, ağzından çıkan yargı dolu söylem ve vurgulardan?

   Önüne geçebilmeyi hiç düşünebildin mi ötekileştirmenin? Daha doğum anında ortaya çıktığını savunduğun hiyerarşik düzenin devamına katkı sağlamaya devam mı ettin yoksa sözsel eylemlerinle?

   Ses olmayı akledebildin mi çocuk, kız, kadın, erkek demeden, insanlığa ve akla zarar türde şiddete maruz bırakılan biçarelere?

   Kulaklarını tıkamak, gözlerini yummak, ağzını kapamak yerine açabildin mi, görebildin mi, haykırabildin mi salt gerçeği? Diyebildin mi ‘İNSANIZ, CANIZ, 1İZ, EŞİTİZ’ diye?

   Ayıklayabildin mi varsa hasatına zarar verecek bağnaz, yobaz düşünsel tohumlarını, yoksa efendin mi bildin yalnızca kelime anlamına takılıp durduğun şeytanını?

   Terk edebildin mi şekle, renge, çaputa bağlı olmaması gereken, aslında ÖZüne ait olmayan tüm yargılarını?  

    İzin verebildin mi herkesin varlık sahasında kendince okuyup, kendince yazmasına, gerekli görüldüğünde sana danışılmasına?

   Dinleyebildin mi teklik mesajlarının okudukça farklı kapılar açtığına şahit olduklarını anlatmaya çalışan minik yüreklerin yorumlarını?

   Önemseyebildin mi yaftalaman önce başına kötü bir şey gelmesinden korktukları için ses çıkaramayan o masum yüzleri?

   İzleyebildin mi farklılıkların ortaya çıkışındaki ahengin eşsiz skalasını yorumsuz, cinsiyetsiz, sessiz ama içten?

   Bozabildin mi ezberlerini yanlış öğretilerinin, sonlandırabildin mi hizmette kusur eden algılarının kendi üzerindeki negatif etkilerini?

   ‘Beş kız, bir oğlanın yerini tutar mı? Kızını dövmeyen, dizini döver. Kız girdi on üçüne, ya erdedir ya yerde. Elin hamuruyla erkek işine karışma. Eksik etek. Saçı uzun, aklı kısa. Kaşık düşmanı. Keseye kadın eli girerse, bereket gider.

Kadının şerri, şeytanın şerrine eştir. Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin. Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası.’ Ve dahası …

    Elim diğerlerini yazmaya dayanamadı, ama siz yine de hangi bilinçle okuduğunuza dikkat edin, dilerseniz erkek ön planlı deyişleri de araştırın. Amacım; ayrımcılığa vurgu yapıp, ‘Eşitiz, kadınız, haklıyız!’ naraları atarak ters köşe yapmak değil kimseleri. Sınırlı nefes alımı-veriminden oluşan şu ‘ah yalan dünya’da bu yazının vesile olduğu, tefekküre açık aşağıdaki kısa suali ve ardındaki evet-hayırlar arasında gelgitler yaşatabilecek soruları sorabilmek kendime, sordurtabilmek kendine?

   Olanı biteni, kendimden kendime, anda yaratıp seyrettiğim, benlerimle çıktığım tekin sonsuz yolculuğunda KENDİMİ BİLebildim mi? Peki ya sen?

    Kırabildin mi deri koltuklu masandan kendince, kendi kimliğince, kendi bilgince, kendi bildiğince, kendi görgünce, kendi gördüğünce kullanmayı tercih ettiğin üslubunun tokat etkisi yaratan; ayrımcılık, eşitsizlik, namus, cehennem, günah temalı fetvalarını sana yazdırtan kalemi(ni)?

Senin etekçe mini, pantolonca dar gördüğün, aslen kafaca büyük; senin görünüşte çömez sandığın, aslen büyümüş de küçülmüş, senin hitabınla değersizleştirdiğin, aslen aklın yaşta değil, başta olduğunu kavramış son versiyonların o canlar! Asıl görevini unutup bekçilik rolünü kendine misyon edinerek, saf bilince ait olması mümkün olmayan, yazınsal ya da sözsel ifadelerle genç zihinlere ekmeye çalıştığın bol tabulu, çok yasaklı, sadece kendi pencerenden baktığında, kendi ellerinle yaktığın ateşe kendi seçtiklerini attığını görüp, henüz şahit olmadığın cenneti empoze etme hevesiyle yanıp tutuştuğun çok özel biricik hayatlara çaktırmadan müdahale anlamına gelen ahlak vurgulu rehabilitasyon programının merkezine kendini koy önce.

Dosdoğru yolu buldurtmaya çalıştığın, sapkın olarak etiketlediğin evlatların çoğunun, hepimizin 1e hizmette olduğunu anlayacak düzeyde felsefik bakış açısı odaklı ANABAlı (anne+baba olmayı 1lemiş KADINlara ithafen) aileler tarafından gözetilip kuşatıldığını henüz farkına varamamışsan eğer, ‘Muallimler! Cumhuriyet, sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister’ sözünün ardındaki asıl manayı damarlarındaki asil kanda hissetmeye çalışmanı salık veririm. Unutma! Ayrı bakan, ayrı gördü; çokluğu tekleyemeyen, dara düştü.

   Şimdi hurili rüyalardan, sözleşmesiz hayallerden, 6284lerin yokluğundan, vurdulu kırdılı senaryolardan, yazılı çizili savunmalardan uyanma vakti. Sen seni bil sen seni, sen sıkı tut çeneni ki, bakış açınla şekil değiştirme yetisine sahip kuantum yasasının geçerli olduğu bu cennet dünyada yolumuz hasbelkader kesiştiyse eğer, kardeş türküleri 1likte söyleyebilelim; esirli kusurlu, imalı bakışlar atmadan birbirimizi sevgi ve saygıyla anlamayı bilelim; özel alan sınırlarını aşmadan sadece işimize gücümüze bakabilelim! Sen de çok iyi biliyorsun ki, hepimizin gelişi de gidişi de tıpkısının aynısı olmasına rağmen, kendimize has seçimlerimiz sayesinde beraber öğrenerek yol almaktayız.

Yok hayır, felsefenin kitabını ben yazdım diyorsan, yaşam sayfalarınla gel, tonlarca yazın okudum diyorsan, tarafsızca akıl süzgecinden süzdüklerinle gel, ders vermek istiyorsan bana, benim de verecek derslerim olduğunu bil de gel, üç diplomam, onlarca sertifikam var diyorsan, hiç olmazsa adam ol da gel!

  Gel sen gel, ne olursan ol, yine gel!