Bir Başka Sıkıntılı Coğrafyamız: Lübnan (1)
Gazze sonrası İsrail zulmünün sıçradığı Lübnan hakkında birkaç okuma yaptım ve eski dosyalarımı karıştırdım. Meğer Lübnan tarih içinde özellikle Osmanlı sonrası ne zulümlere maruz kalmış, bir kez daha üzülerek müşahede ettim.
Çocukluğumuz ve ilk gençlik dönemlerimizde (70’li ve 80’li yıllarda) ajanslarda Lübnan yine çatışmalarla anılıyor, Bekaa/Bikaa vadisi, Sabra Şatilla kampları, Dürziler, Şiiler, Suriye destekli Şii Emel hareketi, el-Fetih, İran destekli Şii Hizbullah grubu, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), kamplar, çatışmalar, suikastlar, cinayetler, PKK terör yuvaları, solcu Müslümanlar, sağcı falanjistler vb. gibi haberlerde geçen muhtelif terimler zihin dünyamızı meşgul ediyordu. Hatta hristiyan nüfusun da yoğun yaşadığı Lübnan’ın özellikle başkent Beyrut’un Ortadoğu’nun fuhuş, kumar ve eğlence merkezi olduğuyla alakalı yazılar da aklımda kalmış. Para aklama vb. gibi kirli işler merkezi olarak anılır olduğunu da hatırlıyorum.
Etnik Yapı
1932’den beri nüfus sayımı yapılamayan ülkenin tahmini beş milyonu aşan nüfusu olduğu belirtiliyor. Bunun da dini ve etnik yapıyı kabaca %50 civarında Müslümanlar, Şiiler, Dürziler (ki Şiiliğin gulat bir fırkası), %30 kadar Hıristiyan (Maruni), %20 civarında Grek Katolik, Grek Ortodoks ve Katolik Ermeni nüfusun oluşturduğu ve ülkede her inanıştan 18 ayrı mezhepten insanın yaşadığı söyleniyor.
İsyanlar beldesi
Böylesi karışık nüfusa sahip Lübnan’ın, Osmanlı hakimiyetine girdiği (1516) zamanlardan beri muhtelif isyan ve kavgalara sahne olduğu kaynaklarda kayıtlıdır. Osmanlı hakimiyetine girince yönetim Dürzi Ma’noğullarına verilmiş mesela. Emirlikle idare edilmiş, bir ara (1843-1860) kuzeyi Maruni, güneyi Dürzî kaymakamlıkla çifte yönetime geçilmiş, hatta kaymakamlıklara her katmandan temsilciler çalıştırılması bile denenmiş, direkt merkeze bağlanmış, mutasarrıflıklarla da yönetilmiş, toplanan vergilerin yerinde kullanılması sağlanmış ama çözüm olmamış ve sıkıntılı coğrafyamız olmaya devam etmiş. Nihayet en sakin dönemi yaşadığı 1861-1915 arası zaman dilimini müteakip Osmanlı 1.Cihan harbine girinceye kadar böyle gelmiş. Tabi (1916’da Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında Osmanlı'nın Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını içeren gizli antlaşma olan Sykes-Picot sonrası) Fransızların hegemonyasına girişi, Fransızların Marunileri, İngilizlerin Dürzileri desteklemeleri, İsrail’e yakınlık, ajanların cirit attığı karıştırmaya müsait bu beldenin başı neredeyse hiç dertten kurtulamamış. Kısa dönem sulh zamanları hariç gerginliği sona erdirilememiş.
1918 Sonrası
İngiliz ve fransızlarca İşgali sonrası Osmanlı’nın elinden çıkan bu coğrafya sıkıntılarına sıkıntı ekledi. 1921’de Büyük Lübnan devleti kuruldu. 1925-1927 yılları arasında isyanlara yol açtı. ‘Müslümanlardan meclis başkanı Muhammed Cisr’in cumhurbaşkanlığına aday olmasına tepki gösteren Fransa Mayıs 1932’de anayasayı askıya aldı, meclisi feshetti, Cumhurbaşkanlığı seçimini de süresiz erteledi. Seçim 1936’da yapılabildi ve Fransa’nın desteklediği aday bir oyla seçilebildi. Manda yönetimine itirazlar, hemen her kesimce karşı hareketlerin ve protestoların başlangıcına vesile oldu. 2.cihan harbi yılları manda yönetiminin zayıflamasına yol açtı. Manda yönetimi baskıları grupları Fransa karşıtlığında birleştirdi ve 1943’te bağımsızlığın kazanılmasına kadar sürdü. (Anayasa’da cumhurbaşkanı Hristiyan Maruni, hükümet başkanı Müslüman Sünni, meclis başkanı Şii olması hükme bağlandı.) 1945’te BM’e üye oldu. Kısa dönem kısmi bir rahatlama ve ekonomik büyüme sağlasa da çevre ülkelerdeki gelişmeler (Nasır’ın Süveyş’i millileştirmesi buna karşı çıkan İngiltere ve Fransa’nın savaş ilanı nedeniyle) ülkede fikir ayrılıklarını artırdı ve ikiye böldü.’
İçsavaş yorgunu ülke
İsrail’in kurdurulduğu 1948’den sonra da Lübnan’a sığınan Filistinliler ile İsrail çatışmaları, misillemeler 1969’da iç savaşa dönüştü ve ateşkes antlaşmaları uzun soluklu olamadı. 60’lı yılların ilk yarısında bir rahatlık ve gelişme yaşansa da yolsuzluk, istikrarsızlık (1965-1966) tarihinin en önemli finans krizlerinden birini yaşattı. 1967 Arap-İsrail savaşı Gazze’nin İsrail tarafından işgal edilmesiyle yüz binlerce Filistinli mültecinin Lübnan’a geçmesi İsrail ile Lübnan’ı doğrudan karşı karşıya getirdi 1968’de Lübnan-İsrail askerleri arasında ilk sınır çatışmaları başladı…1970’li yıllarda enflasyon ve işsizlik, 1971’de Ürdün’den çıkarılan Filistinliler’in Lübnan’a yerleşmesi, İsrail’in Lübnan içerisindeki Filistin kamplarına saldırılar düzenlemesi, cemaatler arası gerginliklerin tırmanması ve sol görüşlü hareketlerin silâhlı eylemlere katılması Lübnan’ı hızla kriz ortamına sürükledi. Yeniden iç savaş çıktı. Hele 1976’da bir yıllık iç savaş sonunda 20 binden fazla insan yaşamını yitirdi, 35 bin kişi yaralandı, yarım milyon kişi evsiz kaldı.
1980’li yıllarda Suriye birlikleriyle hıristiyan milisler arasındaki çatışmalar, Trablusşam’da Sünnî-Şiî çatışması, Güney Lübnan’da ve Beyrut’un banliyösünde Şiî Emel hareketiyle Filistinliler arasında çatışmalar devam etti. Savaşın büyümesi üzerine Suriye Lübnan’ı işgal etti. Yakın uzak devletler işin içerisine girdi. 80’lere gelindiğinde 5 yıllık iç savaş bilançosuna göre 50 bin ölü, 100 bin yaralı, bir o kadar göç yaşandı. Çevredeki (İsrail-Filistin savaşı, Suriye-Irak çekişmesi, İran-Irak savaşı gibi) diğer gelişmeler de Lübnan’ı olumsuz etkileyen faktörler arasındaydı. 25 civarında siyasi, askeri örgüt ülkede hakimiyeti ele geçirme maksadıyla savaşırken, ekonomi zayıflıyor, turizm gelirleri ve sanayi kapasitesi günden güne düşüyordu. Bu arada İsrail tehdit oluşturduğu gerekçesiyle saldırılar düzenliyordu. 1977 ve 1982’de Güney Lübnan’a işgal girişiminde de bulundu. 1996 ve 2006’da da İsrail, hava bombardımanlarının ardından Lübnan’ı yeniden işgal etti. 90’lara gelene kadar suikastlar sonucu sayısız siyasi figür de öldürülmüştü.
Bizi de yakından ilgilendiren belde
Lübnan, 1516-1917 arası dört asır Osmanlı hakimiyetinde kalması, Filistin’e sınır ve Müslümanların yaşadığı komşumuz olması, vaktiyle Türkiye aleyhtarı bazı fraksiyonların eğitim kamplarının orada bulunması, az da olsa uzun yıllardır bölgede yaşayan Türk nüfusu münasebetiyle yakın planda takip ettiğimiz ve gündemimizde olan ülkelerdendir.
Ülkenin bugünlere gelmesinde emperyal niyetler taşıyan (ABD, İngiltere, Fransa, İsrail gibi) dış güçlerin yanı sıra özellikle Suriye ve İran’ın da dahli olduğu biliniyor. Son İsrail zulüm ve vahşetleriyle yeniden Dünya gündemine oturan Lübnan’ın akibeti ve sıranın nereye geleceği, fitne ateşinin nereleri saracağı soruları vicdan sahibi gönüllerde tedirginliğe sebep olurken, zalimlerin de toslayacağı bir muhkem duvara yaklaştıkları inancımızı da artırıyor.
*
(İstifade edilen kaynaklar: DİA, Lübnan maddesi, 27. cild, s.248-254; Ülkeler Ansiklopedisi, Milliyet yay. 1991, s.277-280;