Bir Başka Sıkıntılı Coğrafyamız: Lübnan (2)
Bir ayı geçen Lübnan işgali sonrasında savaş cephesinin bazı hatırlattıklarını geçen yazımızda kaydetmiştik. İşlediğimiz konulara ilaveten bu yazımızda da başka intibalarımızı dile getirmeye devam edeceğiz.
Bölge Türkmen yerleşimlerindendi
Bir gazetecimiz tarafından Bugün Filistin Bölgesi diye bilenen coğrafi alan üzerinde yaşayan halkın, büyük çoğunluğu Abbasiler döneminde orduya alınan Türkler / Türkmenlerin torunlarından oluştuğunu, Orta doğu coğrafyasının Doğu Akdeniz kısmında yer alan Suriye, Lübnan ve Filistin topraklarına Emevî-Abbasî dönemlerinde düzensiz olarak başlayan ve 11.yy’dan itibaren de düzenli göçlerle takviye olunan bir Türkmen yerleşimi olduğu’ hatırlatarak, ‘Selçuklular, Memlükler, Osmanlılar döneminde Türk unsurların meskun olduğu bölgenin tamamına yakın nüfusun aslen Türkmen olduğu’ ve ‘Yavuz’un Kızıldeniz üzerinden Baharat Yolu’na sahip olmak ve Hac yolunun güvenliğini sağlamak maksadıyla bölgeye yakın Sancaklardan Türkmen aşiretlerini yol boyunca iskan ettiği’ belirtiliyor.
(https://www.dikgazete.com/yazi/hamas-lideri-haniye-turk-mu-yozgatli-mi-yasiyor-mu-7101.html)
İttihat Terakki dönemi kaybı ve Sykes-Picot Antlaşması
Araştırmacı Yazar Yılmaz Altunsoy da bir eserinin (Edom-Siyonist Planın Hedefindeki Ülke Türkiye, Hayy Kitap, 2021, s.294-314) ‘Sultan Abdülhamit Han’ı Siyonist Masonlar Hal Etti’ başlıklı son bölümünde, Masonik yapıdaki Siyonist, Ermeni, Sabetayist, Bulgar, Rum çeteleriyle işbirliği içindeki İttihat ve Terakki Cemiyetinin 9 senelik icraatının kayıp bilançosun kabarık olduğunu belirterek, 1.Cihan Harbi öncesinde Girit, Bosna Hersek, Bulgaristan, Doğu Rumeli ve adalar denizinin kaybına, harpten sonra da Hicaz, Yemen, Irak, Suriye, Filistin, Lübnan ve Mısır’ın elimizden çıkmasına sebep olduklarını, toprak kayıplarının yanı sıra esir, yaralı, kayıp, malul ve şehit Müslüman evlatlarının 4 milyona yaklaştığını kaydediyor.
Suriye ve Lübnan cephesi Osmanlıya çok büyük masraf ve maliyetlere sebep olduğu kaydediliyor. Elimizden çıkan Lübnan, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan, daha sonra Rusya'nın da katıldığı Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Picot Antlaşmasına göre (İskenderun limanı da) Fransızlara bırakılıyor. Antlaşmayı 1917'de Rusya'da iktidarı ele geçiren yeni Sovyet Hükümeti tarafından ifşa edilmesi sonrasında öğrendik.
1982 katliamı, Beyrut ve Lübnan Kasapları ve Dış ülkelerin tesiri
1982 yılı Haziran’ında üç koldan giren İsrail’in Lübnan’ın işgalinde de çok büyük katliamlar yapılmış, Kızılhaç bayrağı bulunan yetimhaneler bile vurulmuş, ölüleri topluca gömmek için gelen buldozerler sokaklara sığmamış, ölenlerin sayısı tam tesbit edilememiş, Suriye birlikleri Lübnan’da çok zayiat vermiş, 250 uçaklık filosunun yarısını ve 20 sam füze bataryasının 16’sını kaybetmiş, kendilerini sivil kalkan olarak kullanan halkın direnişçilere kızarak ihbarı sonucu Filistinlilerin silah depolarındaki neredeyse tüm mühimmatı ele geçirilmiş, 6 bin Filistinli tutuklanarak meçhul istikamete sevk edilmişler. Yeniden hatırladığımız bu katliam ve işgal sonrası dönemin savunma bakanı Ariel Şaron, ‘Beyrut Kasabı’, Sabra Şatilla katliamı dolayısıyla genelkurmay başkanı Rafael Eitan da ‘Lübnan Kasabı’ lakabıyla anılmaya başlanmıştı.
(Prof. Dr. Cemal Anadol, İsrail ve Siyonizm Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca yay., 6.baskı, 2017, s.217-221)
Lübnan’ın iç savaşlarla istikrarsız hale gelmesine kozmopolit yapısını istismar eden ülkelerin yol açtığı bilinir ve ABD, İngiltere, Fransa, İran ve Suriye’nin en etkin ülkeler arasında yer aldığı dile getirilir. Örneğin bölgeyi iyi bilen, Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunu Filistin davası öncülerinden ve Amerika’da 1986 yılında mühtedi eşiyle birlikte bir suikasta kurban giden İsmail Raci el-Faruki (1921-1986), konuyla alakalı olarak ‘Bugün Lübnan'da Suriye'nin giriştiği her hareket İsrail'in lehine olmuştur. Bu yüzden İzak Şamir ve Menahem Begin, Hafız Esed'e hep teşekkür etmişlerdir’ diyor. (İslam dergisi, Temmuz 1986, s.32-33)
Hannibal protokolü Lübnan kaynaklıymış
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısında sivil ölümlerin yüksek olması ve saldırıya müdahale eden İsrail askeri helikopterlerinin Hamaslıların yanı sıra kendi sivillerini de vurduğuna dair İsrail medyasında yer alan haberler, geçtiğimiz aylarda İsrail ordusunun "Hannibal Protokolü" olarak bilinen doktrini uygulayıp uygulamadığına ilişkin tartışmalara yol açtı. Konuya ilişkin Haaretz gazetesine konuşan İsrailli savaş pilotu Yarbay Erez, 7 Ekim'de Hamas'ın saldırısına müdahale eden İsrail güçlerinin esir alınma riski olan İsraillilerin öldürülmesini öngören "Hannibal Protokolü"nü uygulamış olabileceğine dikkati çekti. Erez, bahsedilen Hannibal Protokolü'nün, İsrail ordusunda, 30 yıl önce Lübnan'daki olaylara dayanarak planlandığını anımsattı.
(https://www.trthaber.com/haber/dunya/israilli-savas-pilotuna-gore-ordu-israilli-esirlere-kitlesel-hannibal-protokolu-uyguladi-814490.html)
Gazze sonrası Son Lübnan-İsrail savaşı
Gazze’deki savaş bir yılını doldurmadan uzunca zamandır Lübnan’a gireceği konuşulan İsrail burada ikinci cephe açtı. 23 Eylül sabahında İsrail, Güney Lübnan ve Beyrut’ta Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere saldırdı. Bu saldırılarda ölenlerin sayısı 1975 yılında yaşanan Lübnan İç savaşından bu yana, yani neredeyse son 50 yılda ilk defa bir günde ölenlerin sayısını geçti. Bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 500’ü geçti. Göç edenlerin, yaralıların, evlerini, işlerini kaybedenlerin sayısı günden güne artıyor.
Tarihin ilk toplu siber suikastları Lübnan’da
Tarihte ilk defa Hizbullah’a yönelik 18-19 Eylül’de gerçekleştirilen toplu siber suikastlara sahne oldu. İlk defa Lübnan’da çağrı cihazları ve telsizlerle suikastlar düzenlenmesi sonunda teknolojinin hileleri ve tuzakları konusunda insanlar biraz daha uyandı. Suikastlar teknolojik üstünlüğün önemini kavrattığı kadar ülkelerin iç ve dış istihbaratın ne kadar önemli olduğunu da bir kez daha gösterdi. Bölgede çoğu kendisine yakın kaynaklardan sayısız istihbaratı olduğu bilinen İsrail’in belki de en büyük gücünün bu bilgi kaynağı olduğu da biliniyor.
Meşhur Lübnaniler
Lübnan, ünlü yazar Emin Ma’lûf’un memleketi, İmam-Şafinin doğum yeri, Filistin müdafilerinden Muhammed Emin el-Hüseynî’nin metfun bulunduğu topraklardır. Ayrıca kültürümüzden ve derin medeniyetimizden izler taşıyan ve ‘Küçük Ortadoğu’ olarak da isimlendirilen Lübnan Halil Cibran, Mahmud Derviş, Feyruz’un yanı sıra sanatçı Maher Zain gibi pek çok tanıdık simanın yetiştiği ülke olduğu kaynaklarda dile getiriliyor.
Terör Örgütü PKK’nın Bekaa Vadisi'ndeki kampları
Türkiye, 1999'da çok önemli bir operasyon haberi aldı. PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan Suriye, Rusya, İtalya, Yunanistan yolunu izleyerek en son Kenya'da yakalandı ve Türkiye'ye getirildi. Bikaa Vadisinden İmralı’ya uzanan çizgide Öcalan, 25 yıl önce hakim karşısına çıkarılmıştı. Öteyandan üst kurduğu Lübnan Bekaa/Bikaa vadisine kadar gidip PKK kamplarında kendisiyle söyleşi yapan gazeteciler de vardı. Lübnan işgal girişimi dolayısıyla acı hatıralar hafızalarımızda bir kez daha tazelendi.
Lübnan’la tehdit kapımıza dayandı
Otorite boşluğundan dolayı dün bizim için tehlikeler barındıran bu topraklar, yeniden İsrail’in zulümlerine sahne oldu. Kural ve sınır tanımaz zulüm şebekesi, bölge için günden güne genişleme hırsını ilan ediyor, ateşle yangını çevreye yayma tehditlerini pervasızca savurarak tehlike kusuyor. Gazze ve Lübnan sonrası sınır komşumuz Suriye’ye göz koyduğu şimdiden belli olan İsrail’e, zaten istikrarsızlaştırılmış yapısıyla Suriye’nin mukavemet göstermesinin imkansızlığı vurgulanarak, sonrasında zalimlerin sınır komşumuz haline geleceği dile getiriliyor.
Hülasa Siyonist İsrail, bölge, Ortadoğu ve dünya için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Ancak zulüm ve kural tanımazlık tüm mazlum ve mağdurları uyandırmayı da sürdürüyor.