Maalesef günümüz insanının itibar ettiği iki şey var; biri makam, bir diğeri ise servet...
Bir insan varlıklı ise, yani zengin ise, kazancı isterse gayrimeşru yoldan gelsin o kişi itibar görür, bir de bir insan eğer makam ve mevki sahibi ise hele siyasi bir partiden ve o parti de iktidar partisi ise, onu dinleyen, ona itibar eden çok olur..
Allah bize öyle bir meslek nasip etmiş ki, ağzımızla kuş tutsak, değil mi ki gazetecisin, hep şüphe ile bakılan ve her yaptığına bir anlam kazandırılan insansın.
Gazeteci şantajcı, gazeteci menfaatçi, her şey gazetecinin yanında konuşulmaz, gazeteci güvenilir bir insan değildir.
Ama bilmezler ki, zavallı tabir edebileceğim çoğu gazeteciyi bu durumlara düşüren, zayıf karakterli makam mevki sahipleri, iktidara mensup siyasiler veya bir taraflarından korkan zenginlerdir.
Gazeteci şantaj yapar, bir tarafı açık olan zengin, bürokrat veya siyasi “aman bana bulaşmasın” der ve işte o noktada kokuşmuşluğun temeli atılmış olur. Yani onu besiye alır.
Günümüzde az da olsa namuslu ve haysiyetli kalabilen gazeteciler ise, maalesef bu pota içinde görülür ve ne yazık ki öyle değerlendirilir.
Kelaynak kuşu gibi gittikçe nesli tükenmekte olan, inatla dürüst kalmayı ilke edinen gazetecilere iftira atarak, onları karalamaya çalışmak, “ben inançlıyım” diyen hiçbir insana yakışmaz .
Eğer ortada gerçekten bir şey varsa ve bir şeyler olmuşsa, kalkar adam gibi kamuoyuyla paylaşırsın, bu iş biter. Yoksa kafalarda soru işareti bırakacak sözler, ne söyleyene ve nede diğer tarafa bir şey kazandırmaz, aksine söyleyeni küçük düşürür.
Bu girizgahtan sonra gelelim asıl konuya;
Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a sesleniyorum; Geçtiğimiz gün sizin de, benim de yakından tanıdığımız bir arkadaş yanıma geldi. İlçe teşkilatından bir arkadaşınızın benim sizden Oylat’ta bedava kalmak istediğimi ve daha da ileri giderek, baskı işi istediğimi söylediğinizi bu arkadaşa anlatmış. Hatta bu konu birkaç kez partide de konuşulmuş.
Doğrusu böyle bir edepsizliği ve de densizliği yapacağınıza ihtimal vermiyorum. Herkes bilir ki, bu tür işlerin bizim kitabımızda yeri yoktur. Arkadaşlarına söyle, bizi bazı beslemelerle karıştırmasınlar.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki, sizin sekiz yıllık başkanlığınız döneminde, hepsini toplasan 5 gün bile Oylat’ta kalmadım, en son babam İnegöl’e geldiğinde sadece bir gece bir odada konakladık, resepsiyona indim kaç lira diye sordum ve 250 lira ödedim çıktım. Bu dedikoduları çıkaran şerefsizdir, alçaktır, namussuzdur.
Şimdi size soruyorum, sekiz yıllık saltanatınız döneminde bu veya buna benzer maddi menfaat kokan işler için, bir kez olsun sizi aradım mı? Sekiz yıldan beri belediye başkanısınız, belki on sekiz defa yurtdışına çıkacağınız zaman “birlikte gidelim” diye bana haber gönderdiniz. Her seferinde “lütfen ben bu tür seyahatlere katılmıyorum, kim götürecek beni? Belediye mi? Bunda tüyü bitmemiş yetim hakkı var. Yok eğer bir iş adamı götürüyorsa karşılığında ne verdik ki bizi götürecek? Israr etmeyin, ben 28 yıldır bu tür teklifleri reddediyorum” dedim. Ve 28 yıldır bir çok gazeteci bu tür yurt dışı gezilerine balıklama atladı ama ben bir kez dahi gitmedim. Bunları kabul etmeyen adam, Oylat’ta bedava kalmak için size ricada veya tavassutta bulunacak, öyle mi? Bunu kim çıkarıyorsa, onu tükürükle boğarım.
Her yıl en az bir veya iki sefer ya Uludağ’a yada Afyon kaplıcalarına 60-70 kişilik grupla giderek, “Bir Yılın Değerlendirilmesi” adı altında birkaç gün kalıyorsunuz. Ve her gidişinizde diğer gazetecilere olduğu gibi benim de bu gezilere katılmamı teklif ediyorsunuz. Birçok gazeteci bu teklifinize, değirmenin suyunun nereden geldiğini hesap etmeden yine balıklama atlayıp gezilerinize katıldılar. Ben ise, yine aynı gerekçelerle 28 yıldır benim anlayışıma göre, bu tür beleş tabir ettiğim yetim hakkı kokan hiçbir yere gitmeyip, teklifleri reddettim.
Bu kadar hassas düşünen bir insan, nasıl olurda sizin üç kuruşluk işlerinize tenezzül eder?
Alinur Aktaş, bundan birkaç ay önce gazetedeki büroma, yanınızda akıl hocanız Ahmet Bayhan’ la birlikte geldiğinizde, “Belediyenin yaptırdığı matbu işlere neden teklif vermiyorsun?” diye sorduğunuzda, “Sizin satın almacılara güvenmiyorum, bu nedenle de belediye ile çalışmak istemiyorum, bana 28 yıldır İnegöl Belediyesi bakmadı, boş verin bunları, ben bu tür sohbetleri sevmiyorum” dedim mi, demedim mi?
Aktaş bey, galiba siz beni, size yazılar yazarak, daha sonra da “Başkan beni neden yanına çağırmıyor, benimle niye konuşmuyor” diye haber yollayan gazetecilerle karıştırıyorsunuz.
Sizde haklısınız, yurt içi ve yurt dışı gezilerinizle ilgili hiçbir davetinize olumlu bakmayan, yani katılmayan, Belediyenin yaptırmakta olduğu matbu işlerde “sadece adil olmanızı istiyorum” diyen bir insan size garip geliyor değil mi?
Alışık olmadığınız bu durum sizin gibi insanların, “bu ne biçim insan” diye hayret ettiği, nevi şahsına münhasır bir kişiliğe sahibiz. Elimizdeki tek diploma, mert olmak, dedikodu yerine söyleyeceklerimizi insanların yüzüne dobra dobra söylemek ve DÜRÜST olmak.
Aktaş bey, doğrusu çok merak ediyorum, neden beni horoz, kendinizi darı görmeye başladınız. Bir gazeteci arkadaşımın, benim bu ilçede yaptıklarımla ilgili övücü bir yazıya tahammül edemeyip, bu gazeteciyi arayarak, “Ne gerek var, neden yazıyorsun?” demek ayıp değil mi? Bu kıskançlık neden?
Herkes kendine yakışanı yapar, unutma Yüce Allah bazı şeyleri öbür tarafa bırakmaz.
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste...
Sana ve senin gibi düşünenlere bir selam da benden olsun...