Geçmiş dönemlerde Milletvekilinin biri kürsüye çıkmış, iktidar partisine de, Başbakana da veryansın, küfretmeye, hakaret etmeye başlamış… Meclis Başkanı sözünü kesmiş, hakkında oylama yapılarak, 12 oturuma katılmamasına karar verilmiş…
Bir süre sonra Meclis Başkanı, söz konusu Milletvekilinin iktidar partisine katılmak, daha doğrusu alınmak üzere olduğunu duyup, ilk rastladığında heyecanla Başbakana sormuş;
“Beyefendi, adam bizim partiye geliyormuş”
Başbakan, “Fena mı olur? Daha iyi ya..” diye cevap verince, Meclis Başkanı şaşırmış, “Aman Beyefendi, adam partiye de, zatıalinize de dolayısıyla bizlere de demediğini bırakmadı”
Başbakan gülmüş ve “Bu adam ‘köpek’, karşıda durup bize havlayacağına, bizim yanımızda durup, karşıya havlasa daha iyi değil mi?..”
Başbakanın sözleri üzerine Meclis Başkanı tek kelime söylemeden çekip gitmiş…
Bakıyorum da bu günlerde, hikayedeki Başbakanın taktiğini uygulayanlar var…
Dün kendisine havlayanları, bugün yanına alıp, önüne birkaç kemik daha atıp havlattıranlar var.
Unutulmaması gereken bir şey var, köpek tutup birilerine karşı havlattırmaya meyilli olanların, bir gün kendilerini de birilerinin tutmayacağını kim garanti edebilir.
Bunları söylerken, Fransız ihtilalinin en önemli isimlerinden olup, hem Cumhuriyetçilerin ve hem de Kralın Dışişleri Bakanlığında bulunmuş ve bu arada da müthiş bir servet sahibi olmuş Talleyrand aklıma geldi.
O devrin insanları merak etmişler, ‘Bu kadar serveti nasıl yaptı?’ diye sormuşlar.
Aldıkları cevap aynen şöyledir; “Kendisini satın alanları satarak…”
Bizden söylemesi…