Seramik Eserler: İznik Osmanlı döneminde 14. yüzyıl sonundan 18. yüzyıla kadar önemli bir çini-seramik merkezi olmuştur. Evliya Çelebi İznik’te çok sayıda çinicinin çalıştığını belirtir. Özellikle 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde İznik’te dünyaca ünlü seramikler üretilmiştir. İznik atölyelerinde seramiklerin yanında Saray Nakkaşhanesinde hazırlanan desenler doğrultusunda cami, türbe, medrese, hamam, saray, imaret ve köşk gibi yapılar için de çinilerin de üretildiği bilinmektedir
İznik Seramikleri, 16. Yüzyıl
İznik’teki çini-seramik üretiminin 18.yüzyılda son bulmasıyla Kütahya farklı kalitedeki hamur, sır, renk ve desenleriyle çini üretiminde ilk sırayı almış, kase, tabak, fincan, ibrik, sürahi, daldırma, matara, buhurdan gibi çeşitli formlardaki seramikler üretilmiştir. Ayrıca kiliselerde kullanılmak üzere üretilmiş, Ermeni ustaların da çalıştığı seramikler, duvar çinileri, Meryem, İsa, aziz tasvirli ikonalar Kütahya atölyelerine sipariş edilip, yaptırılmıştır. 19. yüzyılda günlük kullanım kaplarının yanında, süs panoları ve biblolar da görülmektedir.
Çanakkale 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar özgün formlu eserlerin üretildiği bir seramik merkezidir. 18. yüzyıl üretimi çoğunlukla yayvan tabaklar ve küpler, 19. ve 20. yüzyıl üretimleri ise küp, testi, sürahi, vazo, mangal, gemi formlu gaz lambaları, hayvan biçimli kaplar şeklindedir. Burma kulplu, gaga ağızlı testiler, at başlı testiler form olarak ilginç örneklerdir.
19. yüzyıl Çanakkale Seramikleri
Cam Eserler: 19. yüzyılda İstanbul Beykoz’da çok orijinal ve mahalli karakterde cam eşya yapan atölyeler kurulmuştur. Bu atölyelerde kristal cam, opal cam ve renkli cam kullanılarak çeşitli formda üretim yapılmıştır. Beykoz camından üretilen gülabdan, fincan ve tabaklar, maşrapalar, tuzluk ve biberlikler, sürahiler, şekerlikler, kapaklı kulplu kaseler, lâledanlar, yağ lambaları, leğen-ibrikler, nargileler, mürekkep hokkaları, mataralar, bastonlar Beykoz cam işlerinin günümüze gelen örnekleridir.
Osmanlı dönemi cam eserler
Madeni Eserler: Selçuklular döneminde hükümdarların, emirlerin ve zengin tüccarların himayesinde önceleri saray için üretilmiş, sonrasında daha geniş kullanım alanı bulmuştur. Eserlerin üzerine, sarayı temsil eden taht ve av sahneleri, yoğun bitkisel bezeme ile birlikte verilen hayvan tasvirleri, gezegen ve burçlar, genellikle bereket ve iyi dilek kitabeleri işlenmiştir.
Osmanlı dönemi Tutya eserler Osmanlı dönemi madeni eserler
Osmanlı döneminde form olarak; maşrapa, ibrik, sürahi, buhurdan ve gülabdanlar, örnekleri çok görülen yüksek mihrap şamdanları ve lale formlu şamdanlar üretilmiştir. Süsleme programında karanfil, şakayık, lale, nar gibi natüralist motifler görülür. Çinko oksit buharı anlamına gelen “tutya” (çinko) kapların çoğunluğu Osmanlı Sarayı ve İran kaynaklıdır. Timurlu, Safevi saraylarında pahalı madenlere uygulanan mücevherli bezemelerle zengin tutya kaplar yapılmıştır. 16. yüzyılın başından itibaren de Osmanlı Sarayı’nda benimsenmiştir.
Tombak, bakır ya da pirinç üzerine cıva oksitle yapılan altın kaplama biçimidir. 18. yüzyılda altın ve gümüş eserlerin yapımının azalmasıyla, çoğunlukla altın görünümlü tombaklar tercih edilmiştir. Günlük kullanım eşyaları arasında gülabdan, leğen-ibrik, buhurdan, sahan, tas, güğüm, stil, fincan zarfı, tepsi, şamdan ve mangallar tombaklanmıştır.
Müzenin bu mekânında 13. yüzyıla ait Selçuklu dönemine ait şamdanlar, Osmanlı dönemine ait tutya kaplar, buhurdan, güğümler, gülabdanlar sergilenmektedir.
Karagöz Odası: Karagöz ve arkadaşı Hacivat’ın karşılıklı konuşmasına ve taklide dayanan, iki boyutlu tasvirlerle perdede oynatılan bir gölge oyunudur. Bu iki karakterin yaşamış gerçek kişilikler olup olmadığı, nerede ve ne zaman yaşadıkları kesin olarak bilinmemektedir. Onlarla ilgili anlatılan günümüze kadar gelen birçok söylence bu oyunu Bursa ile ilişkilendirmiştir.
Karagöz oyunundaki figürler deve ve düve derisinden yapılmıştır. Deri üzerine kalıpların yardımı ile tasvirler çizilir, nevrekan bıçakla kesilip boyanarak kat küt veya iple bağlanır. Figürlerin kolları, ayakları, boynu ve bel kısımları hareketlidir. Karagöz ustası renklendirilmiş figürlerin üzerindeki deliklerden değneği geçirerek, ışık aracılığı ile figürleri perdeye yansıtır, müzik bu oyunlara eşlik eder.
Her oyun birinden bağımsız dört bölümden oluşur. Mukaddime(giriş) bölümünde Hacivat Karagöz’ü çağırır, muhaverede(söyleşi-atışma) karşılıklı konuşmalar, hikaye anlatımı, fasıl(oyun) kısmında ise diğer tipler sıra ile perdeye gelir ve asıl konu işlenir. Bitiş bölümünde Hacivat Karagöz perdeye gelerek seyirciden özür diler, çengi oynatırlar ve bir sonraki programı bildirerek çıkarlar. Oyunlardaki figürlerde Osmanlı imparatorluğunda yaşayan Rum, Arap, Yahudi Acem, Arnavut, Ermeni gibi toplumun farklı sosyal kesimlerinden gelen tiplemeler de yer alır.
Karagöz oyunlarının başta gelen özelliği komediye oluşudur. Anlatılan her konuda komik öğeler ön planda olmakla birlikte, her oyunun eğitici yanları da vardır. Haksızlıklar, toplumun örf ve adetlerine uymayan yanlış davranışlar oyunun içinde ve sonunda mutlaka vurgulanır, oyunlar dramatik bitmez.
1990 yılında UNIMA (Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği)’nin Türkiye merkezi kurulmuş, 1997 yılında ise Bursa Şubesi açılmıştır.
Mezar Taşı ve Kitabeler:
Müze bahçesinde Bursa’nın çeşitli mahallelerinden ve dağılmış mezarlıklarından toplanmış önemli kişilere ait mezar taşları ve kitabeler yer alır.