Cenap Şehabettin’in Lübnan ve Filistin Seyahat İntibaları
Gazze-İsrail savaşı başlamasından sonra ağırlık verdiğim Filistin ve bölge tarihi adına yaptığım okumalar çerçevesinde en son yazar-şair Cenap Şehabettin’in (1871-1934) gazete sütunları arasında kalan, 1.Cihan harbinin sona erdiği 1918 yılı içerisinde savaşın devam ettiği esnadaki gezi intibalarını içeren 6 yazıdan oluşan ve Tayfun Haykır’ın 2014’te hazırladığı ‘Beyrut, Filistin ve Nablus İzlenimleri’ adlı 118 sayfalık eseri (Ötüken yayınları, 2015) mütalaa ettim. Bir asrı az geçmiş izlenimleri içeren bu yazılar hakkında dikkatimi çeken unsurları kaydetmeden önce kendisinin kısa sergüzeşt-i hayatını hatırlatmak isterim.
Askeri tabip
Bugün Makedonya sınırları içinde kalan Manastır doğumlu yazarımız, binbaşı babasının Plevne’de şehadetinden sonra 6 yaşında iken annesiyle İstanbul’a göçer. Çok kimsenin bilmediği mesleği tabipliktir, Askeri Tıbbiye mezuniyetiyle Dr. Yüzbaşı olarak mezun olur.(1889) Mezuniyeti sonrası cilt hastalıkları ihtisası için Paris’e gönderilir ve bir müddet (1889-1893) orada eğitimine devam eder. Tabipliğinin yanı sıra orada edebi meşguliyetlerde bulunur. Dönüşünde birkaç yerde mesleki alanda görev yapar
Kutsal beldelerde de görev yapmış
1897 yılında hicaza giden sağlık heyetinde yer alan tabip yazarımız, aynı zamanda 1905-1908 yıllarında da bölgede üç yıl yaşar. ‘Hac Yolunda’ adlı okunası eseri orayı ziyaretindeki ilk intibalarını içerir. Sağlık alanında Daire başkan yardımcılığı ve müfettişlik gibi vazifelerden sonra seferberlik yılında (1914) askeri öğrenciliğin de verdiği hakla olmalı genç denilebilecek yaşta (43) emekli olur.
Müstear isimleri çok
Emeklilik sonrası Fransızca, edebiyat ve tarih müderrisliği yapan yazar, yayıncılık faaliyetlerine girer, gazete ve dergi de çıkarmayı da dener ancak sonradan diğer yayın organlarında yazmaya devam eder. Hürriyet, Tanin, Servet-i Fünun, Kahirede İttihad ve Terakki’nin yayın organı Şura-yı Ümmet muharriri olduğu yayın organlarıdır. Kitabın yazarı tanıtan ilk sayfalarında onun Raik Vecdi, Dahhak-ı Mazlum, Ahmet Peyman, Şekip Hicrî ve Hakkı Talip gibi isimler kullandığı kaydediliyor. Birkaç eserini sağlığında kitap haline getirebildiği, süreli yayınlar arasında kalan yazılarının sonradan kitaplaştırıldğı ve kitaplaştırmayı bekleyen yazıları bulunduğu belirtiliyor.
Gezide izlediği güzergah
Doktor yazarımızın İstanbul’dan başlayan ziyaret çizgisi (Türkiye sınırlarında) İzmit, Sapanca, Karahisar, Konya, Karaman, Akşehir, Tarsus, Adana; Suriye’de Halep, Şam; (Lübnan’da) Beyrut, Sayda, Sur, Akka, Caune, Cebel-i Hıttin, Afula, Taberiye gölü, Merc bin Amer, Nablus, Cebel-i Gerizim. Yazar Kudüs’e gideceğini çıkan bölümde hissettirse de Kudüs bölümü yazısı yayınlanmamış. Niyeti yarıda kalmış ve varamadan geri dönmüş olabileceği gibi ilgili yayınına sonradan da ulaşılması da muhtemeldir. Ulaşmış, Kudüs’le ilgili intibaatını kaleme almış ve bir yerde yayımlanmışsa ortaya çıktığında onu da zevkle okumak isteriz.
Seyahati edebi motiflerle süslü
Yayınlanmış eserlerinden çoğunun seyahat yazıları olduğu dikkatimi çekti. Hac Yolunda, Afak-ı Irak (1914-15), Avrupa Mektupları (1918), Suriye Mektupları (1918) ve işlediğimiz bu Kudüs’te son bulan yolculuğu.1.Cihan harbinin devam ettiği esnada yapılan seyahatin intibalarını içeren bu eser, bölgedeki orduların genel komutanı Cemal Paşa’nın davetiyle gerçekleşen Suriye seyahatinin devamı olduğu tahmin ediliyor. Edebi yönünü bu seyahat yazılarında da konuşturan Yazarın, edebiyat erbabı olduğu satırlarından hissediliyor.. Örnek olması için sadece bir iki paragrafını kaydedeyim:
‘Trablus'tan Akka’ya kadar Suriye sahili Akdeniz'in mavi boynunda bir gerdanlıktır: Cebil, Cuniye, Beyrut, Sayda, Sur bu gerdanlık üzerinde bir takım hayat ile bir takım tarih ve mevt ile mazur büyük zümrütler ve büyük pırlantalar gibi dizili durur ve Cebil, Sur ve Sayda deniz kenarına müzehane necabeti verirken Trablus, Cuniye ve Beyrut Bilakis nev-tarah birer bahçe gibi taze ve meskun bahar görünürler.’ (s.65, Bugünkü Beyrut-1)
‘Deniz bize kendi kalbimizdekini getirir’ diyorlar, bu söz doğru olmalıdır ki sahillerde çocuklar sevinir ve ihtiyarlar düşünür. Ve yine onun için bir harbi umumi saatlerinde Beyrut Denizi bana bilmem nasıl bir hiss-i mahbusyet verdi. Bu dost dalgaların mavi etekleri altında mektum ve mühin bir kaya gibi düşman kuruvazörleri hissediyorum. Bermutat ‘çalış’ diyen bu deniz bugün ‘dövüş’ diyor. Dün bir sütnine gibi şehri beslerdi, şimdi nale-i matemi ile sahili düşündürüyor. Kable’l-harp Beyrut'a para, insan, eşya hep denizden gelirdi; harp başlayalı balık bile çıkmaz olmuş. Herkes deniz kenarından cepheleri terli ve avuçları dolu avdet ederdi, şimdi görüyorum ki yalnız kulaklar dalgaların enini ile memludur. Büyük limanlar bütün hayatını denizden alır. Bugün Beyrut için denilebilir ki bî hayattır. Burada evlerin yüzü denize, insanların gözü denizde, büyük caddelerin ağzı deniz tarafındadır…Şehrin panroması dağdan denize akan bir seli hatırlatır. Burada her şey denize bakıyor, çünkü her şey buraya denizden gelirdi..’ (s.68 Bugünkü Beyrut-1, 1918)
‘Filistin uzun asırlardan beri birbirini tahrip etmek isteyen imanlara karargâh oldu. Burada güya Halik-ı Azim hürmetine bir müsabaka-i ubudiyet var. Filistin'de her hak ve bir secdegaha temas eder. Herhangi bir kayaya sorunuz: Sen nesin? Size cevap verecek: Yıkılmış bir kubbe-i ibadetin parçası! Burada her belde bir veya birkaç muhabbet Hatır için yaşar ve her ibadetgâh aynı davayı hakikatle göklere yükselir. Haham, papaz İmam her biri kendi kıblesini Beytullah tanımakta ısrar ediyor ve her biri er geç tecelli-i hakikatten emindir; bu emniyetle İslam Zuhur-u mehdi'ye, Hristiyan Haşr-ı İsa'ya ve Musevi Avd-i Mesih’e muntazır..İki bin seneden beri Museviler Kudüs'te bir mabedin duvarları önünde her cuma cemaaten ağlarlar.’ (s.82, Filistin- Manzara-i Umumi,1918)
Yazılara yansıyan haleti ruhiyesi
Birkaç paragrafında kısmen görüldüğü üzere yazara ait altı intiba/izlenim yazısı sadece bir gezi notları değil, teşbihler, tasvirler, özlem, hayal kırıklığı ve üzüntülerini içeren edebi ifadeler barındırıyor. Hatta dinler tarihi, sanat tarihi ve kültürel ögeleri taşıyan doyurucu içeriğe sahip denebilir. Bazı fikri ve itikadi taşkın cümleler serdeden yazarın, kendi hayat tarzı veya dünya görüşüne göre zaman zaman bedbinlik, bıkkınlık ve karamsarlıkla isyanvari beyanlarına da rastlanır.
Osmanlının son ve Cumhuriyetin ilk 10 yılına şahit olan, 90 yıl önce 1934’te 63 yaşında vefat eden yazarın bu çalışmada Beyrut, Filistin ve Nablus’a ait ikişer yazı olmak üzere altı yazısı bulunuyor. Nablus’u işleyen (tabip olarak görevlendirildiği 1897 hac dönemi sonrası olmalı 20 sene öncesinde ilk geldiğini beyan eden, s.104) son iki yazı ise Yahudi tarihinde önemli yer işgal eden Samiriler hakkında geniş bilgi ve bir Samiri kahini (din adamları) ile yaptığı mülakatı içeriyor.