11.05.2022 18:02:00

6869

DOĞU-BATI SORUNU VE FUZULİ

DOĞU-BATI SORUNU VE FUZULİ

DOĞU-BATI SORUNU VE FUZÛLÎ

Bizim ülkemizde doğu-batı tartışması Tanzimat Dönemi'nden önce başlamış ve bu tartışmada Osmanlı Devleti'nin savaşlarda aldığı yenilgiler önemli olmuştur.

Edebiyatta ve siyasi hayatta batılılaşma çabasına girilmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Kemal Tahir gibi birçok yazar, edebiyatımıza kazandırdıkları eserleriyle konu üzerinde fikir yürütmüşlerdir.
Onların batısı Avrupa ve Paris'ti. Ben bu sorunu kendi çapımda ve ülkemin sınırları içinde Kars-Bursa hattında yaşadım.

Babamın memuriyeti nedeniyle 1970 yılında Kars'tan tayinle Bursa'nın Gemlik ilçesine taşınmıştık. O yıl ortaokul 3. sınıfa devam edecektim.

Memur çocuğu olmanın zorluklarından biri de; sürekli okul değiştirip, yeni arkadaşlara, yeni öğretmenlere uyum sağlamak zorunda kalmaktır. Soğuk memleketin sıcak insanlarıydık, sorun yaşayacağımızı hiç düşünmüyordum.

Büyük bir hevesle okula başladım,  çalışkan öğrenci sayılırdım, burada da aynı başarıyı gösterebilirdim.
Ne olduysa o tarih dersinde  parmak kaldırıp konuyu anlatmak istememle oldu.

Tarih derslerinde konuyu iyi çalışıp, tahtanın önünde sınıfa anlatmayı çok severdim. 
Osmanlı Devleti'nin yükseliş dönemini öğretmenim ve 40 öğrencinin önünde anlatırken; sınıf büyük bir sessizlik içinde, gözlerini bana dikmiş, nefes almadan dinliyordu. Anlatım bitince öğretmenim "aferin güzel çalışmışsın, böyle devam et" dedi. Yerime geçtim.

Yanımda oturan sıra arkadaşım yüzüme baktı (yüzündeki ifadeyi hiç unutmadım)  "Siz doğulular ne kadar değişik konuşuyorsunuz" dedi. 'Zafer' derken zaaafer deyip uzatmışım, bazı kelimeleri kısaltmışım ve daha birçok yanlış yapmışım. Kendi ülkemin sınırları içinde yabancı, farklı, öteki gibi görülmüş, küçümsenmiştim.

Sanki Kars'tan değil Mars'tan gelmiş gibi parmakla gösteriliyordum. Üzüntüden strese bağlı ürtiker olmuştum.

O günden sonra bir daha konu anlatmak için parmak kaldırmaya cesaret edemedim, kimse ile arkadaş olmadım. Uçmasın diye kanatları koparılmış kuşa dönmüştüm. Sessiz sedasız bir öğrenci olarak ortaokulu bitirdim.

Ertesi yıl liseye başlayınca geçen yıl olduğu gibi orta sıralarda bir yerlerde oturup sessizce dersleri izledim. Edebiyat dersimize, 30-35 yaşlarında, uzun boylu, güleç yüzlü Gevher öğretmen giriyordu.

Düzgün Türkçesi ile ders anlatımıyla hocamı çok sevmiştim. Derslerinde sınıf listesinden rastgele isim seçip o gün işlenecek parçayı öğrencilerine okuturdu.

Bir derste divan edebiyatından Fuzûlî'nin  meşhur gazelini okuyacak öğrenci ararken, benim adımı seçti, uzun zamandır kendimi belli etmeden otururken şimdi nasıl okuyacaktım? Heyecandan yaprak gibi titreyerek okumaya başladım:

Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı.

......
Yıllardır hâlâ ezberimde duran bu gazeli okuyup bitirdikten sonra Gevher Hocamı başımda, hayretle bana bakarken buldum. "Nereden öğrendin böyle güzel okumayı? Çok zordur bu gazel, mükemmel okudun" diyerek övdü, tebrik etti beni.

Çok anlayışlı ve insan hayatına dokunan özel biriydi. Zamanla derdimi anladı. Sevecen yaklaşımıyla her derste mutlaka katılımımı sağlayarak özgüvenimi tekrar kazandırdı. Dönem ödevim Fuzûlî'nin hayatı ve onun eseri olan Su Kasidesi incelemesiydi.

Beni konuşmamdaki aksan sorunu için okumaya teşvik etti. Yaşıma uygun bir okuma rotası belirledi. Halide Edip, Reşat Nuri, Sait Faik, Dostoyevski, Tolstoy ile tanışmamı sağladı. Yıllar geçti ve ben okumalarımda hâlâ onun tavsiyelerini hatırlar, dikkate alırım.

Değerli hocam ve 16. Yüzyılda yaşamış, Azerbaycan Türkçesinde eserler vermiş olan doğulu FUZÛLÎ ile kendi doğu-batı sorunumu çözmüştüm.

Kendimle barışık, dünyayla barışık yola devam ettim.

NOT: Bu gazel Azeri sanatçılar tarafından Fuzûlî Kantatası olarak bestelenip seslendirildi. YouTube den dinleyebilirsiniz.