Hac İbadeti Bağlamında Gazze ve Kudüs
Mukaddes hac yolculukları geçen ay 9 Mayıs tarihi itibariyle başlamıştı. Şimdi ise ömürlük ibadetin ifası ardından artık hüccacın dönüş yolculukları gündemde. Bu kutsi ziyaret dolayısıyla tarih boyunca hac ziyaretlerinin Gazze ve Kudüs üzerinden yapılabildiğini hatırladım. Maalesef işgal sebebiyle Kudüs üzerinden hac ve umre yolculukları inkıtaa uğrasa bile zihnen ve hayalen ziyaret intibalarımı paylaşmak istedim.
Eskiden ziyaretlere ekleniyordu
1968 yılına ait bir hac seyahat firması reklamında İstanbul'dan başlayan kutlu yolculukta Akşehir, Konya, Karaman, Tarsus, Urfa, Nusaybin, Suriye, Musul, Bağdat, Ürdün, Kudüs ve El- Halil'e, oradan Medine, Cidde ve Mekke yolu izlendiği görülüyor. Karayoluyla yapılan yolculuğun dönüşünde ise Şam, Humus ve Halep üzerinde nice peygamber, sahabe, evliya türbeleri ziyaret edilerek İslam medeniyetinin aziz şehir ve şahsiyetleri ziyaret ediliyor.
Gazze’ye de ziyaret oluyor muydu?
İlan bilgilerini okuyunca merak ettim, Filistin’de sadece Kudüs ve Halilurrahman şehirleri mi ziyaret ediliyordu, Gazze’ye de uğranıyor muydu acaba? diye. Okumalarda şu bilgiye rastladım:
‘1258 yılında Bağdat’ı zaptederek Abbâsî hânedanlığını çökerten Moğollar’ın İslâm topraklarında ulaşabildikleri batıdaki en uç nokta Gazze’dir. Ancak şehir, Moğol kuvvetlerinin Memlükler tarafından Aynicâlût Savaşı’nda hezimete uğratılmalarından (3 Eylül 1260) sonra geri alınmış ve Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethine kadar (1517) onların idaresinde kalmıştır. Gazze’nin Memlük hâkimiyeti altında şanslı bir dönem yaşadığı görülmektedir. Sultan I. Baybars burada imar faaliyetine girişmiş, bu arada önemli bir kütüphane kurmuştur. Kahire’nin kapısı sayılan bu şehre (Gazze’ye) Memlük sultanları Kudüs veya Hicaz’a yaptıkları ziyaretler sırasında mutlaka uğrarlardı. Bu dönemin idarî taksimatında bir nâiblik olan ve aynı zamanda önemli bir posta güzergâhında bulunan Gazze’ye Refah üzerinden gelen haberler buradan Kerek, Dımaşk veya Safed gibi merkezlere ulaştırılırdı….’
‘XIX. yüzyıl boyunca Suriye hacıları ve onlara katılan Anadolu hacıları karayolu ile Gazze’ye gelerek Akabe’ye inerler, burada Mısır ve Kuzey Afrika hacıları ile buluştuktan sonra Kızıldeniz üzerinden Cidde’ye giderlerdi; bu bakımdan Gazze-Akabe yoluna “derb-i Gazze” denilmişti. Ancak 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ile Mısır ve Kuzey Afrika hacıları Gazze yolunu terkettiler ve şehir önemini kısmen yitirdi. Akabe yolunun zayıflaması burayı bir pazar gibi kullanan Gazze tüccarlarının da işini bozdu. 1858’de bir kanunnâme ile bölgedeki arazi sistemi değiştirildi; böylece halkın toprakla bağlantılı hayatı sona ermiş oldu (DİA, Gazze, madde müellifi: Mustafa L.Bilge)
Surre-i Hümayun ve Kudüs
Tarihimizde en önemli manevi geleneklerimiz arasında bulunan ve Surre-i Hümayun alayı veya kısaca Surre Alayı denen kutsal belde Harameyn’e (Mekke ve Medine’ye) gönderilen yardım kervanının…bazen ilk kıblemiz Mescid-i Aksa kenti Kudüs’ün de eklendiği biliniyor. Osmanlı döneminde 5 asır (Yıldırım’dan Vahdettin’e) devam eden Surre alayları yeni Kabe örtüsünü, padişahın mektubu (name-i hümayunu) taşıyan, hac yolu güvenliği vb. gibi de amaçlar bulunan bir faaliyetti.
Hristiyan ve Yahudilerde hac
Kudüs'teki vali ve askerlerin en önemli görevinin hacıların güvenliğini sağlamak olduğu kaydedilir. Bu hem Müslüman ve hem de ehl-i kitap / yahudi ve hristiyan olan diğer din mensuplarının hacıları için de geçerliydi. Onların da özlem dolu hac yolculukları kendi hatırat ve tarih kitaplarında kayıtlıdır.
Mesela ilçe tarihimizi (Atranos / Orhaneli) incelerken karşılaştığım bir belgede (H.29.06.1251 / 1836 tarihli NFS.d..15080 nolu nüfus yoklama defteri sonunda), bölgemizdeki rum muhacirler hakkında 2 sayfalık şu not bulunuyor:
‘Perakende reaya defteridir.
İmroz adasından (Gökçeada’dan) beray-ı ticaret (ticaret için) gelüp akdem (daha önce) perakende defterine kaydolunmuş reayalardan (tebalardan) halik (helak) olanları /ölenleri beyan eden 4, Cezire-i mezbureden (adı geçen adadan) olub defter-i perakendede mukayyed iken bu defa kayıtları terkin olunarak (düşülerek) vilayetlerine giden zimmiler (gayrimüslimleri) beyan iderken (s.12-13) hıtam-ı ayinlerinde (ayinlerinin bitiminde) yine gelmek üzere Kudüs’e giden 2, Bursa’ya iskân için giden 1 kişiden bahsedilir.
Kudüs'te kıtlık ve Gönenli hocanın bir hatırası
‘Hacca gitme yasağının kaldırılmasından sonra (60’lı yıllarda) Hacca giden ve Kudüs’e uğrayan Gönenli Mehmet Efendi’nin şöyle güzel bir hatırası vardır:
Bakın, size bir yağmur hikâyesi anlatayım, şimdi hatırıma getirildi. Bendeniz karayoluyla ilk hacca giden kafilelerde bulundum. Biliyorsunuz, uzun bir süre Hacca gitmek yasaktı, 1960’tan sonra kanunlar müsaade etti. İşte karayoluyla gidiyorduk. (Not: Köyümüz hac tarihini incelerken 1949’a kadar ülkemizden 32 sene kimsenin hacca gidemediğini öğrenmiş oldum. İlk gidenler 1949-50 yılı. Bir de pandemi döneminde 2 yıl 2020-21 hacca gidilemedi.)
Biliyor musunuz, bu millet Kâbe’ye, Hacca hatta Hacıya bile âşıktır. Urfa’dan geçiyorduk, otobüsün önüne insanlar yattı. Evet evet, yanlış duymadınız, böyle yere yattılar. Yola yattılar yola… “Yahu bunlar ne yapıyor?” dedik, mecbur kapıyı açtık. “Kardeşim, ne istiyorsunuz?” diye sordu şoför. “Vallahi, bu Hacca gidenler bizde misafir olmazsa yerden kalkmayacağız” dediler. Aman yâ Rabbi!.. Biz de vize işlemleri olduğunu, geç kalırsak kapıda çok zorluk çekeceğimizi onlarla konuştuk, bir şekilde ikna etmeye çalıştık. Neyse, gönüllerini aldık. Otobüste, ikramda bulundular… Ya, bu millet işte böyle âşıktır. Yâ Rabbi! Sen, Hac yollarını bize aç, bu aziz milleti Haremeyn’e hâdim eyle…
Neyse efendim, Kudüs’e dört beş otobüs peş peşe geldik. Biz, tam kapının olduğu yerden şehre girdik, birdenbire gök gürledi. Bir rahmet, bir yağmur ki sormayın… Fesübhânallah! Fakat o anda acayip bir şey oldu. Normalde yağmur yağdığında herkes sokaklardan kaçar, ıslanmamak için bir yere dâhil olur. Ama Kudüs’te yağmurun yağmasıyla insanlar sokağa döküldü.
Bizim hacıların bulunduğu otobüs kafilesinin etrafı insan seline döndü. Öyle ki arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı. (Sanki olan biteni anlamıyormuş gibi yaparak) Ben de görevliye sordum: “Kardeşim, ne bu gürültü, ne bu nümayiş? Bunlar niye bağırıp çağırıyorlar?” diye.
Kafile başkanı ağlayarak bana ne dese beğenirsiniz!.. “Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs’ün sahipleri geldi, Allah Teâlâ da yağmur indirdi’ diye bağırıyorlar.”
Meğer üç senedir Kudüs’e bir damla yağmur yağmamış. Ama ne acayip tecellidir ki, bizim arabaların geldiği an, Cenâb-ı Mevla yağmur indiriverdi. Orada olduğumuz müddetçe insanlar, bu rahmete ve yağmura doya doya kandılar.’ (Zafer, Şubat 2018, 494. Sayı)
Siyonist rejim Türklerin ilgisinden rahatsız
Hac ve umrelerin eskiden olduğu gibi en azından isteyenler için bir alternatif güzergah açılsa kutsal yolculuk Kudüs üzerinden yapılsa diye İçimizden geçmiyor değil. Nitekim birkaç ay böyle fırsatlar tanındı ama maalesef çıkarılan zorluklar sebebiyle devamı getirilemedi.
Filistinli Türkçe bilen bir esnafın sosyal medyada dolaşan mesajında başka milletlerin değil, özellikle Türklerin bölgeye gelmesinden, ilgilerinden siyonist rejimin rahatsız olduğunu söylüyor. Nitekim Gazze’deki savaşın ilk günlerinde ülkemizden bölgeye ziyarete giden kişiler Mescid-i Aksa’ya sokulmadı. Bu kardeşlerimizin itiraz ve çığlığı televizyonlara da yansımıştı.
Bölgeye ilgimizin artarak devam etmesi ve coşkulu gönül bağımızın sürmesi esaretin nihayete ermesini yakınlaştıracaktır ümidindeyim. Hacc ve umre ziyaretlerini Kudüs ve Gazze üzerinden yapacağımız günlerin de yakın olmasını can gönülden diliyorum.