31.01.2021 20:15:00

3894

HİŞT SUS ARTIK SUS YETER

Masumlar Apartmanı dizisi ile hemen herkesin merak ettiği bir hastalık oldu obsesif-kompulsif bozukluk.

MÜJGAN SONUÇ
mujgansonuc.psk@gmail.com  

UZMAN PSİKOLOJİK DANIŞMAN 


Müjgan Sonuç 1970 Kars doğumludur. Lise eğitimini Bursa Atatürk Lisesinde aldı. Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Lisans Eğitimini 1993 yılında tamamladıktan sonra 2000 yılında Uludağ Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında tezli Yüksek Lisansını tamamladı. “Grupla Psikolojik Danışmanın Sınav Kaygısı Üzerine Etkisi" konusunda deneysel tezini verdi. Aile ve Çift Danışmanlığı eğitimini Gebze Teknik Üniversitesi Sürekli Eğitim merkezinde (464) saat yüz yüze ve uygulamalı eğitimle 2020 yılında tamamladı. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneğinin Temel ve İleri Düzey Hipnoterapi ve Hipnoz uygulamaları eğitimini (86) saat 2019 yılında aldı. Abdulkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü den 2008 yılında (48)saat Psikodrama eğitimi, Çağdaş Drama Derneğinden 2007 yılında (128) saat Yaratıcı Drama Eğitimi aldı.
Psikoterapi sürecinde danışanın ihtiyacına göre Bilişsel Davranışçı Terapi, (Carl Rogers) Danışandan Hız Alan Terapi, Çözüm Odaklı Terapi, Şema Terapi, Duygu Odaklı Çift Terapisi,  Gardner Çift Terapisi, Transaksiyonel  Analiz Terapi, Gestalt  Terapi, Hipnoz-Hipnoterapi, Psikodrama veTranspersonel (Ben Ötesi) Psikoloji yaklaşım ve tekniklerininden yararlanmaktadır. Aile ve Çift Danışmanlığı, Ergen, Çocuk ve Yetişkin Psikolojik Danışmanlığı alanında hizmet vermektedir. İki erkek çocuğu annesidir.

 

HİŞT SUS ARTIK SUS YETER

Masumlar Apartmanı dizisi ile hemen herkesin merak ettiği bir hastalık oldu obsesif-kompulsif bozukluk. Bu yazımda psikososyal gelişimin ikinci evresi olan, özerklik dönemini yazmayı planlarken okuyucularımdan gelen istekle konuyu obsesif-kompulsif bozukluk olarak belirledim. Hastalığın ilk tohumları   özerklik- anal dönemi içinde atıldığı için, aslında   iki konuya da değinmiş olacağım.


Normal ve anormal davranışı belirleyen şey ortak gerçekliğimize uygun olup olmamasıdır… Salgın sürecinde   herkesin bildiği, tehlikeli bir virüsün olduğu, insanların ağır derecede hastalanıp öldüğü gerçeğidir… Obsesif-kompulsif bozuklukta ise virüs sadece zihindedir…
Zihnine defalarca giren, endişe, tiksinti veya huzursuzluk duygularına neden olan istenmeyen, hoş olmayan bir düşünce, imge veya dürtülere obsesyon deniyor. Kişinin sürekli kirli olduğunu düşünmesi, pislik veya mikrop bulaşmasından korkması, şeytanca veya günahkar düşünmekten korkması, düzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacı, aşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacı, hata yapmaktan korkması en yaygın obsesyon belirtileri arasında.


     Obsesif düşüncenin getirdiği hoş olmayan duyguları geçici olarak gidermek için yapılması gerektiği düşünülen rahatlama sağlayan tekrarlayan bir davranış veya zihinsel eylemlere de kompulsiyon deniyor.      


   Sürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenleme, rutin işleri yaparken içinden veya yüksek ses sürekli sayı sayma, kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme, el sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetme, tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama, yaygın kompulsiyonlar arasında. Mikrop bulaşma obsesyonu taşıyan bir insanın ellerini defalarca yıkaması onun kompulsiyonudur.

 Ne var ki kişinin rahatlamak için yaptığı kompulsiyonlar kısa süreli bir rahatlama sağladıktan sonra obsesif düşünce geri gelerek kompulsiyonun tekrarlanmasına neden olur. Bu kısır döngü içinde kişi kilitlenir ve hiçbir yere hareket edemeyecek hale gelir. Safiye karakterinin yıkama kompulsiyonların da zaman zaman saymaktan kurtulamayıp kardeşlerinden yardım istemesi bu durumun bir örneği.


Obsesif-kompulsif   bozuklukta   beynin karar verme mekanizmasının bozulduğu bilinmekte, bu bozulmanın başlangıcının anal dönemde, tuvalet eğitimiyle yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir. Çocuğun bağımsız karalar almaya attığı ilk adım, kendi bedenini kontrol etmeyi öğrendiği, anneden bağımsız bir varlık olduğunu keşfettiği ilk anlar… Tuvalet eğitiminin de içinde olduğu bu dönem, bağımsızlığı temsil ettiğinden özerklik dönemi olarak bilinir.


Bu dönemde her şey yolunda giderse çocuk sağlıklı bir tuvalet eğitimiyle bağımsızlığını ilan eder. Tuvalet eğitimine kas denetimi sağlanmadan başlanırsa, tuvaletini altına kaçırdığında cezalandırılır, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakılırsa, kendisinden şüphe ve utanç duymayı öğrenecektir. İşte Obsesif-kompulsif bozukluğun ilk tohumları çocuğun kendinden şüphe ve utanç duymaya başladığı bu süreçte atılır.  


Masumlar Apartmanında ki Gülben karakteri anal dönemde yaşanılan baskıcı tuvalet eğitiminin en iyi örneğidir. Baskıcı eğitim kadar aşırı koruyucu anne baba tutumları da bu dönemde çocuğun kendinden   şüphe duyarak bağımsızlaşmasını   engeller… Bu dönemde tercihleri konusunda kendi seçimlerini yapmayı öğrenen çocuklar özgüvenli, kendine ve başkalarına saygı duyan, dengeli bireyler olurlar. Mükemmelliyetçi ,aşırı kontrolcü, koruyucu, baskıcı ve cezalandırıcı ana baba tutumlarının obsesif-kompulsif bozukluğun  oluşmasında etkisi büyüktür… Çocuğa bakım veren kişiler de obsesif-kompulsif bozukluk  olması rol model olunması nedeniyle etkilidir. Masumlar Apartmanındaki anne karakteri   Hasibe obsesif-kompulsif bozukluk annesinin tüm özelliklerini taşır, kendisi de annesinin olumsuz tutumlarıyla kuşaktan kuşağa obsesif kompulsif bozukluğu taşımıştır.


 Yaşanılan olumsuz yaşam deneyimleri; cinsel taciz, hastalık, sevdiği birinin kaybı, iş ve okul değişikliği   göç, kişinin anlamlandıramadığı tüm deneyimler travmalar Obsesif-kompulsif bozukluğun oluşumuna zemin hazırlar.  


Obsesif-kompulsif bozukluk   genetik yolla aktarılan bir hastalık olmasının yanı sıra; beyin üzerinde yapılan araştırmalarda, beynin bazı bölgelerinde ve özellikle de beyin içindeki sinirsel iletimde önemli rolü olan serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanması da obsesif-kompulsif bozukluğun nedeni olarak ele alınmıştır. Streptokok bakterisinin neden olduğu belli bir tür enfeksiyon ile obsesif-kompulsif bozukluk arasında bir ilişki de saptanmıştır. 


    Obsesif-kompulsif bozukluğa benzer takıntılı davranışları   zaman zaman hepimiz gösterebiliriz hatta tahtaya üç defa vurmanın “Tüh tüh Maşallah.”diyerek çocukları sevmelerimizin, kırılan bir eşyayı üçlememizin altında, oluşan kaygı verici düşüncemizi, tekrarlı davranışlarla durdurmaya çalışmak yatar . Obsesif-kompulsif bozukluk tanısı konabilmesi için; belirtilerin sürekliliği ve kişinin günlük yaşamını zorlaştıracak kadar uzun zamanını alması, yaşam kalitesini düşürmesi gerekir. Yaşanılan her takıntılı davranış Obsesif-kompulsif bozukluk   olarak tanılanmaz.


    Obsesif-kompulsif bozukluk tedavisinde; psikyatristin vereceği ilaç tedavisiyle birlikte yürütülen psikoterapi en etkili tedavi yöntemidir. Pisikoterapide bilişsel davranışçı terapi ile birlikte son yıllarda yeniden psikoterapide yerini alan hipnotrapinin de etkili olduğu bilinmektedir. Herhangi bir varlık tarafından “obsede” edildiği düşüncesiyle hastayı daha da kötüleştirebilecek, zihin dünyasını daha da karmaşık hale getirebilecek “etrafındaki varlıkları temizliyorum.” cümleleriyle hastayı bilinmez ve kendi gücünü kazanmaktan öte başkalarına bağımlı hale getirebilen, obsesyonlarını daha da artıran tutumlar sergileyen kişilere götürmek işlerin daha da karışmasına, hastalığın büyümesine neden olabilir. Tedavi de birinci kural hastaya zarar vermemektir. Tedavinin uzun soluklu bir süreç olduğu unutulmayarak   tedavi yarım bırakılmamalıdır.


     Çocukların din eğitiminde; kaygı, korku, suçluluk ve utanç, uyandıran bilgilerin değil, güven huzur ve sevgi uyandıran bilgilerin verilmesi, kendi özüne kendi kararlarına saygı duyulması, sağlıklı bir zihin dünyasının temelini oluşturur. Çocuğun dünyasının bomboş bir tarla gibi olduğunu ve o tarlaya ilk tohumları kendi ellerimizle ektiğimizi unutmayalım. Elleme onu kıracaksın!   Onu çabuk bırak! Üstüne dokunma! Ellerini sağa sola bulaştırma! Kımıldamadan otur! Olmamış bu ödev çabuk yenisini yap! Senden adam olmaz! Bir işi de düzgün yap! Ona bir şey vermeyin bozar!  Senden hiç umudum yok! Uğursuz! Beceriksiz şey! Ben olmazsam ne yapacaksın! Zavallısın sen!  Aman çocuğum   sen yapamazsın uğraşma! Bırak ben hallederim bu senin yapacağın iş değil! Çocuğun kulağına ilk fısıldayan dış ses ne şeytandır ne de obsede eden bir varlıktır. Onun kulağına ilk fısıldayan kendi öz anne ve babasıdır… Çocuklarınızın kulağına sevgiyi huzuru ve kendine güveni fısıldayın

Ve bazen de sadece susun…