9.05.2024 09:11:00

20821

KONUĞUM BİR İŞ ADAMI (3)

KONUĞUM BİR İŞ ADAMI (3)

KONUĞUM BİR İŞ ADAMI (3)

 

ANA HEDEF HELAL VE DÜRÜST YOLLARLA SÜRDÜREBİLİRLİK. 

                                                                                    Haluk Özbek

 

KONUĞUM BİR İŞ ADAMI (3)

 

 

Soru. İnegöl’ün yeni bir fuar alanına ihtiyacı var mı? Bazıları Mobilyum, Ertoğrulgazi caddesi ve bunun gibi yerler olduğundan dolayı, zaten buralar fuar, yeni bir fuar alanına ihtiyaç yok diyor, sizin düşünceniz nedir?

Fuarlar bir ilçeye veya bulunmuş olduğu bölgeye ne kazandırır, İnegöl’ümüzde yeni bir fuar alanının yapılması şart mı?

Cevap. 

MEVCUT FUAR ALANI HİZMET ÖMRÜNÜ TAMAMLADI

ŞEHRİN MOBİLYACILIK İMAJINA ZARAR VERİYOR

Daha evvelki sohbetlerimizde bahsetmiştim. İnegöl mobilyasının geçmiş, yüksek performans gösterdiği dönemlerdeki nedenlerden bir tanesi fuar dönemlerinde yaşanan güçlü satışlar ve siparişlerdi. Fuarların bilhassa küçük ölçekli firmalar için çok tatmin edici, hayatta tutan, hayat öpücüğü gibi bir tarzı var. Bir de bir şehrin mobilyacılık özelinde, örneğin bizim mevcut girişimciler ve yatırımcıların yanında nitelikli, yetenekli, bu mesleğe katkı koyabilecek insanlara da bir şans vermemiz lazım. Bu şansı verebileceğimiz en iyi noktalardan biri de fuarlardır.

İnsanların ilk kendilerini gösterecekleri yerler fuarlardır. Birilerinin Ertuğrulgazi de, mobilyumda veya diğer merkezi bölgelerde yeri olmayabilir, kendilerini gösteremeyebilirler, dolayısıyla bu insanların kendilerini gösterebilecekleri podyum, fuarlardır. Fuarlar yılın belirli bir tarihin de ziyaret ve seyahat için bir bahane olur. Hani özel günler deriz, özel günlerde hazırlık yapılır, dini bayramlarda evler temizlenir, yeni ve temiz kıyafetler giyilir, bu düşünceden yola çıkarsak sembolik bir anlamı var. 

Fuarlar da bir anlamda öyledir. İnsanlar el emeklerini göz nurlarını fuarlarda sergilemek ister. Bu nedenden dolayı da fuar tarihi yaklaştıkça adeta bayrama hazırlanırcasına hazırlık yapılır.  Kim bilir belki de ilk kez görücüye çıkacaktır. 

Yılda iki kez kullanılması düşünülen fuar için yapılacak olan yatırım yanlıştır. Çok fonksiyonlu bir bina ile fuar, devamında belki kış döneminde iki üç aylık bir festival, yine festivallerin devamında toplumsal etkinlikler de yapılsın. Konser, değişik spor dallarını içerisinde barındırabilen bir yapı olsun.

Bu çok fonksiyonlu yapı,  ya da Allah korusun bir arkadaşımızın başına bir felaket gelir, ürününü koyması için acil bir depoya ihtiyacı olur, yangını var, depremi var, o anlamda da kullanabileceğimiz bir müessese olur bu fuar alanı. 

Böyle bir fuar alanının tanıtımının iyi yapılması, ulusal baz da reklamının iyi olması, içeriğinin tam donanımlı bir görünüm kazanması, fuara katılacak firmaların mutlaka bir temsil kabiliyetinin olması çok önemlidir.

Mesela Türkiye, uluslar arası bir futbol turnuvasına, dünya kupasına, olimpiyatlara katılacak, başarılı olabilmesi için diğer ülkelerin yaptığı gibi derece almak adına en iyi sporcularını hazırlar.

Böylesi büyük organizasyonlara katılacak olan ülkeler en iyi, en becerikli ve en başarılı sporcularını yarışmaya gönderir. Bizdeki mantık ta bu olmalı.

Bizim de fuarlara bakış açımız bu yönde olmalı, fuara katılmak isteyen firmalar ciddi bir elekten geçirilmeli, bu konuda bir disiplinin olması şart.

Çünkü fuarlar bizim vitrinimiz, bizim podyumumuz uluslararası temsilcimiz. Düşündüğümüz yapının oluşturulması lazım, hem mimari olarak hem katılımcılar olarak ve hem de reklam yüzümüz olarak, katılımcıların kalitesini çok önemsiyorum bu çok çok önemli. 

Bu anlamda İnegöl’e kesinlikle bir fuar alanı lazım, fakat ana arterde ulaşımın kolay olduğu ve herkesin gelip geçerken gördüğü bir yerde olmalı. 

Fuar alanı için yer çok önemlidir, mutlaka ana arterde olması lazım. Mesela bildiğim kadarıyla Bursa İnegöl, İnegöl Eskişehir güzergahı üzerindeki ana arterde her gün 50 binin üzerinde araç seyir etmekte. Araç da iki kişi olsa 100 bin insan geçiyor buradan. Bu nedenle fuar yeri ararken bu kriter değerlendirilmeli. Yoksa falanca yerde ucuz arsa var, bunu değerlendirelim, orada fuar yapılsın mantığı doğru değildir. En iyi arsayı fuara ayırmalıyız ve orayı yaşatmalıyız. Fuarcılık aynı zamanda en hızlı, örneğin bir işsizlik probleminiz var, hayat öpücüğü alabileceğiniz iş yapabileceğimiz yerlerdir. Bu seneki reklam bütçesini üç katına çıkartalım, bu seneki tanıtım enerjisini beş katına çıkartalım daha çok dünyadan misafir alalım, getirelim, bu arada İnegöl’deki fuarcılığın en az yarısının ulusala, ulusal fuarcılığa açılmasını önemsiyorum.

Tekrar söylüyorum Bursa İnegöl arasında ana arterde en az 100 bin metrekare çok fonksiyonlu ulusal bir fuar alanını hayata geçirmemiz lazım. Mevcut fuar alanı hizmet ömrünü tamamladı ve artık şehrin mobilyacılık imajına zarar veriyor.

Soru. Sizin düşündüğünüz bu ölçekte bir fuar alanı olursa İnegöl buna cevap verebilecek kapasitede mi, gerek gastronomi, gerek konaklama konusunda yeterli miyiz?

Cevap. Yeterli değiliz. Şehrin ihtiyaçları şehri yöneten otoriteler tarafından masaya yatırılıp, şehrin neye ihtiyacı var, şehrin balık restoranına mı, yabancı misafirlerimizi götürebileceğimiz bir balık restoranımız yok. İnegöl de bir alkollü restoran yok. Bizim ürün sattığımız müşterilerin yüzde doksan sekizi Müslüman değil. Adamlara dini disiplin mi uygulayalım, bu mümkün değil, o zaman onların ihtiyaçları doğrultusunda hizmet vermek durumundayız. Yoksa aksi durumda yabancı gelmez ve sadece bu durum bile, bize ticarette kaybettirir. 

Çinliler Araplar için camiler yaptırıyorlar, Arapça öğreniyorlar, adamlar Allaha inanmıyorlar ama müşteri ne istiyorsa onu yapıyorlar, yani saçma sapan istekler olmaması koşulu ile bizde yabancıları şehrimize getirip onların konaklamalarını sağlayacak işleri yapmak durumundayız. 

Yabancı bir misafir İnegöl ile ilk tanıştığında, şunu diyor internete giriyor uluslararası otel zinciri var mı, gastronomi alt yapısı nasıl, akşam nerde yemek yiyeceğim, nereye gideceğim, nereyi gezeceğim, hangi müzeyi göreceğim, hangi güzel alanlarda vakit harcayacağım diye bakar. Dolayısıyla kentleşme açısından fuar alanları ile beraber kenti yöneten otoritelerinde kentleşme için olmazsa olmaz konuları masaya yatırması şart. 

Bizim uluslar arası markaya ihtiyacımız var, İnegöl de bir Hilton, bir sheraton olmalı, kesin olmalı. İnegöl’de en az birkaç tane kaliteli balık restoranı yapılmalı. İnegöl de Alanyurtta bir balık restoranı var, güzel de balık yapıyor sağ olsunlar. Böyle bir hizmeti verdikleri için kendilerine teşekkür ediyorum ama melamin tabakta sunum yapılıyor, olmaz, olmamalı.

Biz yorgun iş adamlarıyız benim her gün yabancı misafirim var, ben her gün onları İnegöl’de böyle bir tesis olmadığı için Bursa’ya Mudanya ya götürmek zorunda kalıyorum, bu da büyük sıkıntı oluyor, çoğu zamanda götüremiyorum. 

İnegöl de nitelikli bir gastronomi ve konaklama mutlaka olmalı. Yurt dışından gelen misafirlerimize kültürel taraflarıyla destek olacağımız, mesela İnegöl de hiç şunu duydunuz mu, bir milyar dolar getiren misafirlere dönük veya herhangi bir yabancı misafire dönük, belediyenin fuar sürecinde bizim de şöyle bir etkinliğimiz olacak gibi bir sözünü duydunuz mu?

 Yabancı misafirlerin her türlü derdi ve problemi ile ilgili onlara kefil olacağımız bir düzen veya çalışmanın yapıldığına şahit oldunuz mu?

Yok, duymadınız, her şey akışına bırakılmış. Bir milyar lira getiren misafir geliyor, gidiyor kimsenin haberi yok. Bunlara dönük alt yapı hizmet yok. Olmaz, bu şekilde sürdüremeyiz. Bu şartlarda bu ticareti sürdüremeyiz, ya da daha karlı hale getiremeyiz. Bizim bir milyar dolarlık yaptığımız ihracat kaç kamyon dur, atıyorum 10 bin konteyner, aynı 10 bin konteyner le İtalyalılar içeri 4 veya 5 milyar dolar daha sokuyorlar. Neden, misafire iyi otel, iyi gastronomi sunuyor, reklamını ona göre yapıyor, Durum böyle olunca misafir doğal olarak İtalya’yı tercih ediyor. Öyle bir hizmet vermeliyiz ki İnegöl’e gelmekten zevk alsın, adam keyif alsın, bunu sağlayalım. Nasıl sağlarız, bunu işte demin dediğim otoritelerimizle.

Soru. Dikkatimi çeken bir açıklamanız daha var, diyorsunuz ki mobilyacılarımız maalesef ucuz finansa ulaşamıyor. Bu iş kanımca firmaların kendi gayretleri ile olacak iş değil. Münferit girişimler çok verimli olmayabilir, bu işi yönetecek ve yönlendirecek bir ekibin, bir kurumun olması şart değil mi? 

Mesela bu işte ticaret odası daha faal bir görev üstlenemez mi?

Cevap. Evet para da, finansta ticaret odaları devreye girmeli. Sağ olsunlar ticaret odamız zaman zaman böyle bir çalışma yapıyor ama şu andaki ülkemizdeki faiz oranlarının çok yüksek olması nedeniyle sadece mobilya sektörü değil birçok sektör, kredi kullanmaktan, bankalar da kredi kullandırmaktan çekiniyor. 

Bizim şehrimizde mobilya sektöründe son dönemde çıkan olumsuz haberler, aslında İnegöl mobilyacılığının küçük bir kesimini temsil etmesine rağmen genele zarar vermekte. 

Biliyorsunuz olumsuz şeyler çok hızlı yayılır ve olumlu şeylerden daha fazla duyulur.

Dolayısıyla bir imaj çalışması yapılmadığı için kredi almada da bir problem oluştu. Kredibilite de finansal karne çok önemli. Çoğu yanlış işlerden, olumsuz etkenlerden dolayı finansal karneye kırmızı çizgi yiyor, maalesef İnegöl denildiğin de, bu sefer esnafımızın paraya ihtiyacı olduğunda banka vermiyor, vermediği zaman da tefeciye gidiyor, arsa alayım, araba alayım bozdurayım  düşüncesi akla geliyor..

İnegöl’ümüzde yine bizim ölçümlerimize göre 4 milyar dolarlık mobilya üretiliyor. 4 milyar dolarlık bir mobilya endüstrisinin finansal anlamda gereksinimleri, gerek en üst kamu yönetimiyle, gerekse STK lar tarafından bilinmeli, analiz edilmeli.

Bu analiz çok önemli, ne kadar finansa ihtiyacımız var, 100 milyon tl ye mi, 500 milyon tl ye mi, bunu çok iyi analiz etmeliyiz ve ona göre esnafımıza toplan ihtiyaç olan rakamı bilmeliyiz. 

Örneğin vadeli ürün satıyor firma, ama nakit mal ediyor o zaman diyelim ki vadeli satmak ticaretin ana kuralı ama vadeli mal da alamıyor firma. O zaman bu firmanın ham madde satın alabileceği finans sistemini kurgulamak zorundasın sen. Satma problemi yok vadeli verdiğinde de hiçbir kayıp yok ama nakit sıkıntısı çekiyor, buna bir yol bulunmalı.

Geçtiğimiz aylarda İnegöl dışındaki ikamet eden bir arkadaşım İnegöl’de bir tesis kurmak için benden bir arsa talebinde bulunmuştu. Aradığım vasıflara uygun bir yerin satılık olduğunu kendisine söyledim. Adam şunu söyledi “Haluk bey ben satışlarımı vadeli yapıyorum, şirketimin kaynaklarını müşteriye kullandırıyorum, dolayısıyla mal mülk alımını bir süreliğine durdurdum.” 

Satış konusunda müşteriye imkan sağlama onlara finans sağlama konusunda çok yetersiz İnegöl. Bir firmaya gidiyorsunuz 3 ay vade başka bir firma 8 ay vade birinin dayanma gücü var ötekini gücü yok.

Soru. Bu sözleriniz bana şunu hatırlattı. Saloni firmanızın kendine ait bir yeri yok, geçtiğimiz yıl büyük bir yer kiraladınız ve dekorasyonu için çok büyük masraf yaptınız. Gördüğüm kadarı ile şu an ki ekonominizle böyle üç beş bina alma gücünüz var iken neden kiralık yerde oturuyorsunuz?

Cevap. Evet üç milyon euro harcama yaparak bu yere girdim. Bizim için öncelikler çok önemli. Önceliklere baktığımızda bizim satış kanallarına yatırım yapmamız, fabrika binası yapmaktan çok çok daha önemli. 

Böyle bir binayı yapıp para harcamaktansa, mesela biz önümüzdeki dönem üç yıl içerisinde satış kanallarına bir milyar tl harcayacağız. Bunun yarısını fabrika, yarısını da bayiler karşılayacak. 1 milyar tl nin yaklaşık 200 milyon tl sini 250 milyon tl sini harcadık. Üç yıllık plan çıkardık, önümüzdeki yıl  ulusal bir kanalda reklam kampanyasına giriyoruz, yaklaşık 3 milyon dolar harcıyoruz. Yaptığımız yatırım ve masraflar bunların hepsi satış kanallarına yönelik. Birinci ilkemiz satışımızı garantiye almak. Bu çalışmaların hepsi günün sonunda bizi markalaşmaya doğru da götürüyor. 

Şu anda bir sürü kiralık müessese var, fabrika var, ben bir milyar lirayı üretim tesisine mi yatırayım satış kanalına, markaya mı yatırayım dediğimde marka ağır basıyor. Ve geçmiş zamanlarda 24 yıl içinde gördüm ki bu takip ettiğimiz politika bizim için çok doğru olmuş.

Sağ olsun parası olan bir arkadaşımız binayı yapmış bana kiraya verdi. Benim için bina yapmak mantıklı değil. Evet, sizin satış kanallarına yatıracak paranız olur, kenarda çok büyük sermayeniz olur, markalaşacak paranız olur, işte o zaman sıra bina yaptırmaya gelir.

İnegöl’ün handikaplarından bir tanesi inşaatlara harcanan paralar. Hesapsız kitapsız harcamalar

Soru. İnegöl de çok lüks bir tüketim var, bir de olmayan paranın yaşantısı. Adam zar zor bir iş yeri açmış aklınca zengin görünmek, paralı görünmek için altına son model bir araba çekiyor, daha sonra da sıkıntıya, dar boğaza giriyor. Bu işin nedeni ne, mobilyacılıkta bu kadar büyük kazanç var mı?

Cevap. Mobilyacılık hamdolsun bereketli bir iş, fakat öncelikle herkesin ben kendime de söylüyorum standartların bir tık altında yaşamamız lazım. Böyle yaşamak daha hayırlı ve daha doğru olur bence. 

 

 

Gençler, özellikle genç firmalarımız lükse özeniyorlar, oysaki erken yapılan, yani zamanından önce yapılan her girişimin sonucunun kendilerine öldürücü darbe vurmaya yönelik olduğunun farkında değiller. Öncelikler karışıyor. Şirketler belirledikler prensipler dahilin de önce yapılması gerekli olan işler yapmalı.

Lüks tüketim, lüks harcama, lüks yatırımlar yanlış yatırımlar, hatalı fanteziler, firma olmayı gelecekte para kazanmamızı engelleyen telafisi mümkün olmayan manevralardır maalesef. 

EN AZ 10 YIL İSİM VE İTİBAR İÇİN YAŞAYIN

Acele etmemek lazım, yatırımcılarımız acele etmeden ilerlemesi lazım. Burada dikkat etmemiz gereken en önemli husus, özellikle alt yapı yatırımlarında uzun sürede bize dönecek bir karşılığı olan yatırımla sermayelerimizi tüketmemeliyiz. Fabrika inşaatlarını kısa vadeli yapmamalı, firmalarımız kıt sermayesi ile fabrika inşaatı yapmamalı, elindeki sermayesini makine, teknoloji, satış kanallarına pazarlama gücünü artırmada harcamalı.

Bakın, Avrupa ülkeleri siz sermayenizle bina yapmayın der, devlet der ki fabrikanızı yirmi yıl vade ile ben yapayım. Sakın burada sermayeni tüketme, ar ge’ye, inovasyona, satış ve pazarlamaya, satış kanallarına harca der. 

Markalaşmaya harca der. Bizde ise esnafımızda gördüğüm ve çok üzüldüğüm konu, adam fabrikasını şu sebeple yapıyor, emeklilikte kira getirisi olsun. Yani imalat yapmak için değil, önemli bir kısmı böyle, 

Yani ben burada üretim yapayım daha kaliteli ve faydalı bir üretim yapayım, istihdama katkı sağlayayım bu nedenle de kaliteli bir fabrikam olsun diye değil, sadece jübile yatırımı. 

Her an sektörden çıkarsam bari kira gelirim olsun diye düşünülüyor. Ve maalesef genel de böyle düşünüldüğünde mantık çöküyor zaten. Oysa böyle yatırımlar asla gelir getirici bir şey olmuyor. Üretim den, satıştan kazanılan para, kazanç, hiçbir şeyde olmuyor. Hazır kira geliri, rant geliri bunlar hoş şeyler, ama sanayici için değil. 

Yazık değil mi bir firma 20- 25 yıl çalıştı emek sarf etti, tecrübe edindi, bu ülkenin kaynaklarını kullandı, havasını kullandı, suyunu kirletti, elemanın ve ekibinin emeğini kullandı,  günün sonunda da diyor ki ben dükkanı kapattım. Kapatamazsın, bu fabrika senden daha çok bu toplumun fabrikası, bu dünyanın fabrikası, artık dünyanın işletmesi, sen kurmuş olduğun bu sistemi kapatamazsın. 

Bir iş adamı olarak, bu tecrübeyi, buradaki birikimi aktaracağın bir mekanizmayı kurmak zorundasın. Öyle ya Türkiye’de bir şirketin 20 yıla ulaşması %2 dir. Yani 100 firmadan 2 si ancak 20 yılı aşabiliyor. Dolayısıyla emek sarf etmişsin, tecrübe sahibi olmuşsun, bunları görmezden gel, firmayı kapat. 

Daha sonra yeni biri başlıyor işe, sil baştan yeniden tecrübe ve emek, bu durumda ülkenin kaynakları enerjisi tükeniyor ve gelişmiyor ülke. Dolayısıyla ülkeyi geliştirmemiz için tecrübenin gelecek nesillere aktarılarak yüzyıllarca devam etmesi lazım. 

Adamın bir sürü ihracatı var, işi gücü var, bir şeye kızıyor dükkanı kapattım diyor. Mülki amir sorması lazım bir dakika arkadaş sen geçen yıl şu kadar ihracat yaptın, sende şu kadar eleman çalışıyor, sen bu ülke için önemlisin, niye kapatıyorsun, ne oluyor, ben bu çalışanı nereye götüreceğim diye sorması lazım. 

Sen yapmazsan başkası yapar düşüncesi çok yanlıştır. Tecrübe çöpe atılmamalı. Almanya da bir iş yeri açın mesela köln bir iş yeri açın. Köln belediyesi dakikasında ülkemize yatırım yaptığınız için yatırımcıya teşekkür ediyor, plaket gönderiyor, mektup gönderiyor. Yatırımcı onlar için bu kadar önemli, Almanya’nın bizim yatırımımıza ihtiyacı mı var, ama adamlar bu işe duyarlı. Dolayısıyla Türkiye’de ki kamu yöneticilerin, yerel idarecilerin her işletmede ellerinin olmasını, onun mutluluğu ya da mutsuzluğunu takip ediyor olmasını ben şahsen çok önemsiyorum.

Soru. Gençlerimiz de kısa yoldan para kazanmak, bir iş yapıyorsa hızlı büyümek gibi bir düşünce var, bu konuda gençlere tavsiyeniz ne olur.

Cevap. bir şirketin iyi satış yapabiliyor olması, o firmanın büyümesi, başarısı gibi konular, ana kriter, tek kriter değil, burada kendi şirketlerimizdeki ana hedef helal ve dürüst yollarla devamlılık, sürdürebilirlik. 

Dolayısıyla helal ve dürüst yollarla sürdürülebilirlik peşinde olmak için dönem içinde bir ürün yakalarsınız, müthiş bir iş yaptınız sanırsınız, ürün yakaladım acayip satış yaptım, acaba yarın olacak mı, yarın başka bir ürün yakalayabilecek misiniz, biz sadece bir ürün yakalamakla mı bir başarı elde edelim, bizim için başka kondisyonlarda gerekmez mi bize, ürün satılsın ama bir yandan da isim itibar gerekmez mi, ben firmalara net şunu söylüyorum en az on yıl isim ve itibar için yaşayın. 

İsim ve itibarınızı oturttuktan sonra büyüyün. Mutlaka değer yaratın, değer yaratmadan, hafızalara kazınmadan müşteri, piyasa sadakatı sağlamadan, bu itibarı kazanmadan konjöktürel bir satış yakaladınız firmanızı büyüttünüz mahvolur gidersiniz acele etmeyin. 

Her şeyin bir zaman ihtiyacı vardır.

Her şeyin ve dolayısıyla mesela öyle değil mi bir bypass kalp ameliyatı olacaksınız bu ameliyat on dakikada olmaz 3- 4 saat sürer. 12 saat 24 saat süren beyin ameliyatları var. Bunu 10 dakika da yapamazsınız. Bizim işletmelerimizin de isim yapması başarılı olması çok çok önemli bir konu. Firma isim ve itibar yapmalı ilk önce. İsim yapmak için büyüklük önemli değil, doğru hareketler önemli, küçücük olabilirsiniz en mantıklı maliyetlerle, bu evet kazancınızın bir kısmını isteyebilir, isim yapmak için harcamalısınız, oraya harcamalısınız, lüks tüketime değil.

 10 yıl siz bu düşünce ile bakın şirkete, o sizi 40 yıl bakar daha sonra. Ama 10 yıl içerisinde buradaki kazancınızı sağa sola kaçırırsanız isim ve itibar yapamazsanız lüks harcama konusunda acele ederseniz bu olmaz. Adam bana bakıyor, özeniyor, diyorum ki  bak kardeşim İnegöl’ün en iyi en yüksek cirosunu yapan üç firmasından biriyim. Bak bindiğim araba bu kadar, oturduğum yer şurası, sınır var bizde bir cep telefonu beş yıldan daha az sürede değişmez. Araba beş yıldan önce değişmez bence, bizde  araba  limiti 10 milyondur, üç milyonluk arabaya biniyorum, şu anda 7-8 milyonluk arabamıı kardeşime verdim, o genç kullansın. Ben 50 yaşındayım evim barkım olabilir ancak 50 yaşında nasip oldu. Adama diyorum otuz yaşındasın ya hemen özenme bana, sabancıya özenme o acaba bu noktaya ne zaman geldi ve onun bu zamana gelmesindeki süreci unutma. Arkadaşa diyorum, bak ben 24 yıllık firmayım sen daha 7- 8 yıllık firmasın bana özeniyorsun. Bak hata yaparsın, geriye yuvarlanma bir daha telafisi çok güç olur. Onun için önce işin olsun, itibarın olsun yatırımını itibara yap. İsim yapalım ondan sonra büyüyelim derim.

Soru. Ben bu sözlerinizden çok şeyler öğrendin sön sözü size vereceğim ama bir özet çıkaracak olursam öncelikle İnegöl ün özünde kolektif bir aklın oluşması için bir başa, bir üst akıla ihtiyaç var. Yani bu işi yönlendirecek götürecek sorumluluğu üstüne alacak bir üst akıla ve dolayısıyla da bir ekibe ihtiyaç var. Oluşacak bu ekip olur olmaz kişilerden değil toplumda yer edinmiş saygınlığı olan, gittiği yerde sözü sohbeti dinlenilir her gittiği yerde itibarı ile kapıları açtırabilecek kapasitede olması gerekir. Bu bakımdan bugünkü bu açıklamalarınız böyle bir ekibin oluşmasının şart olduğuna işaret ediyor. 

Davetime icabet ettiğinizden ve sorularıma içtenlikle cevap verdiğinizde den dolayı teşekkür ediyorum. Buyurun son olarak, ne demek istersiniz?

Cevap. Ben öncelikle bu duyarlılığınızla, İnegöl mobilyacılığı ile her zaman ilgilendiniz, yazılarınız takip ediyorum, gerçekten Allah razı olsun burada harika bir gayret gösteriyorsunuz. Bunun devam etmesini biz de diliyoruz duayen bir abimiz olarak dönem dönem bizleri yine uyarmanızı her zaman bekliyoruz, bu şehir hepimizin. Mobilyacılık bu ülkeye lazım. Bu şehre lazım hep beraber bunu daha yükseklere taşımalı daha başarılı hale getirmeliyiz. Başarılı taraflarının yanında başarısız taraflarını da görüp tedbir almamız lazım. Buradaki işletmelerimizin hepsinin çoluk çocuğu var, çalışanı var ver herkesin bir hanesi var, annesi var babası var, olumlu olduğunda mutlu olacak olumsuz olduğunda mutsuz olacak üzülecek aileler var. Bunların hatırına bu sektöre hep beraber katkı koyacağız. Böyle bir fırsat verdiğiniz için ben teşekkür ediyorum size.

Kıymetli okurlarım, “İNEGÖL MOBİLYACILIĞI NEREYE GİDİYOR” sorusuna cevap aramak maksadıyla üç gündür devam eden bu röportajı bugün noktaladım. Umarım meslek adına ve İnegöl'ümüz adına yararlı olmuştur.