Bayram KAYA .................... Edebiyatçı- İlahiyatçı ve Yerel Araştırmacı

Tarih: 30.12.2024 18:15

Suriyeli Muhacirler Türkiyeli Ensarlar

Facebook Twitter Linked-in

Suriyeli Muhacirler Türkiyeli Ensarlar

Rejimin zulmü, isyanlar, iç savaş ve terör örgütlerinin tasallutundan kaçan Suriyelilerin ilk kafilesi 2011 yılı Nisan ayında ülkemize sığınmıştı. Mültecilerin sayısı her yıl artarak milyonlara ulaştı. Ekim 2012’de 100 bini, ertesi yıl bir milyonu aşarak zamanla 3 buçuk milyona dayanmıştı. Diğer ülkelere sığınanların sayısının da 7 milyonu aştığı ifade ediliyor.
Geçen 13 yıllık mültecilik hayatları sonrasında muhaciri (halk dilinde macır) oldukları ülkemizden özgürlüğün kazanılması sebebiyle coşkulu, heyecanlı geri dönüşler başladı ve devam ediyor. Kış şartlarının geçmesini müteakip dönüşlerin daha da artması bekleniyor.

En çok Suriye’nin hangi illerinden mültecimiz/muhacirimiz var

İçişleri bakanımızın en son açıklamasına göre çoktan aza doğru ‘Şu an ülkemizde 1 milyon 247 bin 432 Halepli, 189 bin 673 İdlibli, 107 bin 103 Deyrizorlu, 104 bin 129 Hamalı, 97 bin 121 Hasekeli, 89 bin 228 Şamlı, 84 bin 913 Rakkalı, 70 bin 886 Humuslu, 31 bin 60 Lazkiyeli, 39 bin 500 diğer illerden ve 877 bin 216 Türkiye’de doğan Suriyeli olmak üzere, Türkiye’de toplamda 2 milyon 938 bin 261 Suriyeli bulunuyor.” 
(https://www.goc.gov.tr/icisleri-bakani-ali-yerlikaya-gonullu-geri-donusler-insani-degerlere-uygun-bir-sekilde-yurutulmektedi-merkezicerik)

Hep sığınak, barınak ve ensar olduk

Muhtelif tehlikelerden kaçıp başka bir yere sığınan yani iltica edenlere mülteci, yine hayati zorluklardan dolayı toprağını bırakıp emin beldelere göçenlere yani hicret edenlere de muhacir deniliyor. Her iki kelime de birbirinin yerine kullanılıyor. Tarih boyunca ülkemiz İspanya, Rusya, Macaristan, İsveç, Almanya, Balkanlar vb. yerlerden müslim gayrimüslim yüz binlerce mülteciye sığınak ve barınak olmuştu. Hep ensar olan devletimiz ve milletimiz adına iftihar ediyoruz.
Suriyeli muhacirlerin bizlere Osmanlı zamanındaki muhtelif iltica görüntülerini hayalen çağrıştırdı. Şehirlerimizde özellikle İstanbul’da muhtelif coğrafyalardan gelen muhacirler, şehrin iş hayatını, çalışma hayatını felce uğrattığı, salgın hastalıkları artırdığı, sığınmacı insanların sokaklarda yattığı, halkın neredeyse üzerlerine basıp geçecek kadar yoğunlaştığı tarihi kayıtlarda geçer.
Mülteci, muhacir, mazlum ve mağdur olmaktansa, böyle bir hayatın sıkıntılarına maruz kalmaktansa yardımcı olan ensar olmak, sığınak ve barınak olmak ve sahip çıkarken sıkıntılara düşmek daha da güzeli değil mi? Bize iki sıkıntıdan ikincisi düştü. Her iki tarafın da çekilen bunca sıkıntılar sonrası inşaallah feraha ulaşacağına ümidimiz tamdır.

İlk zamanlar ‘Savaştan kaçanlar’ söylemi

En uzun sınırımız (877 km) ve sınır kapıları en çok (11) olan bu komşu ülkeden göçler başlayınca ilk dönem olayı tam çözemeyen vatandaşlarımız tarafından Suriyeli mülteciler ‘savaştan ve zoru görünce fedakarlıktan kaçan, korkak, rahatına düşkün’ kimseler olarak lanse edilmiş, hatta ‘bunlar ülkemiz zora girse o zaman bizi de satarlar, diyenler bile olmuştu.

Sıkıntı ve sorunlar herkesi söyletti

Ülkemizin yabancılarla dolduğu, ülkede güvenlik sorunu yaşanacağı, sağlık sistemini felce uğratacakları, çoğu çocuk ve kadınlarca camiler başta olmak üzere çarşıda, pazarda dilenciliğin aşırı arttığı sıklıkla konuşuluyor, bazılarının dilenip lüks harcama yaptıklarını dile getirenler de oluyordu. Kiraları artırdığı polemiği, işsizliğe sebep olduğu dedikoduları ülke gündeminde en çok konuşulan hususlar arasındaydı. Onlar darlıklarıyla bizler varlıklarıyla imtihan halindeydik. Belki alınan hayır duaları sebebiyle Cenabı Hak bizleri muhafaza etti, iç savaştan, bölünmekten korudu, öncü devletlerden biri haline gelmemize vesileler halk etti; bilemiyoruz.

Nice insan hikayeleri

Buraya bebekken sığınanlar, gençliğini burada yaşayanlar, hasta ve yaralı gelenler, burada evlenenler, yakınlarından ayrılık yaşayanlar, vatan hasreti, akraba özlemi çekenler, burada doğanlar, iş kuranlar, okula başlayanlar, dilimizi öğrenenler, daha neler neler..Anlatılanlar, şahit olunanlar ve yıllar boyu anlatılacaklar..

Dayanışma Dernekleri kurmuşlar

Ülkemizde özellikle İstanbul’da onlarca kenetlenmek, yardımlaşmak, kaynaşmak, dayanışmak maksadıyla çok sayıda dernek bile kurmuşlar. Türkiye'deki eğitim, kültür, sağlık sorunlarını aşabilmek ve çözümler üretebilmek için birlik olmuşlar. Radyo, sosyal medya ağı kurmuşlar. Hanımlar, yetimler, gençler, şehit aileleri, akademisyenler, talebeler, esnaflık ve tüccarlık yapanlar bilgi alışverişi için gayretler ortaya koymuşlar. Gayretlerinden bazıları onlara yardımcı olmak isteyen Türkiyeli ensarların öncülüğünde gerçekleştiğini biliyoruz.
Bu çabaları duyunca Türk işçilerimizin Avrupa'da sayısız kültürel teşekkül oluşturarak nasıl ayakta kalma mücadelesi verdikleri aklıma geldi. Oralarda bulunduğum yıllarda kahvehane, cami, dernek, gazete vb. alanlardaki her biri birbirinden faydalı çalışmalarını müşahede etmiş, gözlemlemiştim.

Türkçe öğrendiler Türkiye sevdalısı oldular

Sanayi ve endüstride ara eleman açığı zorda kalan bu insanlarla doldu. Meslek öğrettiler, meslek öğrendiler. 
Gidenlerden biri ‘Benim kızım Suriye milli marşını bilmiyor, Türk milli marşını öğrendi. Bize sahip çıktınız, misafir ettiniz. Tek tük insanlar ters davrandı ama genel olarak yakın davrandılar. Size teşekkür ediyoruz. Şimdi memleketimize gidiyoruz ama sizi unutmayacağız.’ şeklinde konuşuyor. Her bir gönüllü dönüş yolcusu, benzeri vefa duygularını dile getiriyor.

Geri dönüş sürecinde kıymetleri arttı

İlk dönem ülkeye yük, külfet gibi algılanan ilticacı Suriyeli kardeşlerimiz ve komşularımız, yıllar içinde zorluklar da yaşayarak intibak ettiler. Karşılıklı nahoş hareket sergileyenler olduysa da kıymet verdiler, kıymet kazandılar. Özellikle dönüş yolunda vefalı, dualı, teşekkürlü ifadeleri ve hissiyat dolu samimi duruşları tüm milletimizin gönlünü fethetti. Daha düzen kurulmadan, işlerin rayına girmesini bile beklemeden o heyecan ve hasretle bavulunu toplayıp köyüne kentine dönme yarışına girip ‘Esed düştü, Suriye kurtuldu, ben işi bırakıyorum, memleketime dönüyorum’ diyen Suriyeli çalışanları tarafından ani ayrılık yaşayan esnaflar ‘şimdi ne yapacağız’ derdine düştü. Feryatları televizyonlara yansıdı.
Hayvan bağlasan durmaz mekanları ederinin üstünde bedele kiralık verenleri ‘ya çıkarlarsa ben kime kiraya veririm, telaşı sardığı hatta genel olarak kiraların da düşüş eğilimine gireceği konuşulmaya başlandı.

Bir nikah hatırası

Küçük çocuğuyla dul kalan Suriyeli bir hanım kardeşimizle Türkiye vatandaşı bir kardeşimizin nikah merasimindeydik. Kadın Türkçe bilmediğinden birbirlerinin meraklarını izale edecek karşılıklı sorularının cevapları için iletişim kurmalarına yardımcı olmuştum. Vatandaşımız sordu: Evleneceğim bu kadın Suriye’de savaş biterse yeniden memleketine dönmek ister mi, yoksa kalır benimle burada yaşar mı? Kadın hiç düşünmeden cevap verdi: Hiç durmam, giderim. Orası benim toprağım, vatanım’. Türk kardeşimiz ‘Pekiyi ben müsaade etmezsem, evliliğimiz ne olacak.’ diye yeni bir sual tevcih edince kadın ‘Çocuğumu alır ben giderim; istersen benimle gelirsin. İstemezsen de boşanırız; sen memleketinde kalırsın, dedi. Adam şoke oldu. Orada vatanın, devletin önemini bir kez daha anlamış, vatan özleminin kararlarda ne kadar etkili olduğuna şahit olmuştum. 
13 yıllık sıkıntılı süreç kalıcı dostluklar, vefalı nesiller, tarihi yeniden yadetme ve kültürel bağları kenetledi. Hemen hemen hepsi teşekkür ederek, dua ederek ayrılıyor. ‘Bizi çok güzel misafir ettiniz, ağırladınız; bundan sonra siz gelin, biz sizi ağırlayalım, diyor. Bir sevk-i ilahi neticesi onlar öyle biz böyle imtihan edildik. Ne denmiş, her şerde bir hayır vardır. Allah (cc) tüm İslam ve insanlık alemi için bin hayırlara çevirsin.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —