Türk Filistin ve Lübnan
7 Ekim 2023 tarihinde Gazze merkezli başlayan ve bir yılı geçen Filistin-İsrail savaşı sonrasında ‘Bize ne araplardan’, ‘Gazze’den bana ne’, ‘Zaten araplar bizi arkadan vurdu, bulsunlar belasını’ gibi beyanlar ortalığa saçılmıştı. Bizi birbirimizden uzaklaştırıcı benzer beyanlar gönül bağımız olan diğer coğrafyalarımız hakkında da maalesef dile getiriliyor ve paylaşılıyor. Halbuki incelendiğinde Filistin, Lübnan ve bölge ülkeleriyle çok daha yakın milli, tarihi ve coğrafi bağlarımız bulunduğu daha net görülür.
Yahudilerin ağzımızdaki sakızları
Küfür milleti ittifak ve ittihat örnekleri sergilerken İslam milletlerine ihtilaf ve iftirak söylemi yakışmıyor. Bu tür söylemler tam da siyonizmin ve emperyalizmin ayrıştırıcı söylemlerine denk düşüyor. Zalimlere karşı yapılabilen ticari, kültürel, idari, siyasi her alanda tavır sergilenmesi gerekirken ‘Boykot’un İsrail’in işine yarayacağı’ söyle mi de bunlardan biri. Hem mazlumları ve mağdurları dışlayıcı, hem de yaptırımları hafife alıcı yaklaşımın bizleri pasifize eden bir ifade tarzı olduğunu az buçuk fikreden anlar.
‘Onlar bizden değil’e çıkacak söylemlere karşı şehit edilen Hamas lideri Haniye’nin Türk kökenli olduğu üzerinden yayınlanan önemli bir makale güzel cevaplar içeriyor. (Ömür Çelikdönmez, 05-08-2024, https://www.dikgazete.com/yazi/hamas-lideri-haniye-turk-mu-yozgatli-mi-yasiyor-mu-7101.html)
Bölgede Türk asıllı topluluklar gerçeği
Gazeteci Ömür Çelikdönmez, söz konusu yazısında bugün Filistin Bölgesi diye bilenen coğrafi alan üzerinde yaşayan halkın, büyük çoğunluğu Abbasiler döneminde orduya alınan Türkler / Türkmenlerin torunlarından oluştuğunu, Ortadoğu coğrafyasının Doğu Akdeniz kısmında yer alan Suriye, Lübnan ve Filistin topraklarına Emevî-Abbasî dönemlerinde düzensiz olarak başlayan ve 11.yy’dan itibaren de düzenli göçlerle takviye olunan bir Türkmen yerleşimi olduğunu hatırlatarak, Selçuklular, Memlükler, Osmanlılar döneminde Türk un- surların meskun olduğu bölgenin tamamına yakın nüfusunun aslen Türkmen olduğunu söylüyor ve
-Yavuz’un Kızıldeniz üzerinden Baharat Yolu’na sahip olmak ve Hac yolu güvenliğini sağlamak maksadıyla bölgeye yakın Sancaklardan Türkmen aşiretlerini yol boyunca iskan ettiğini,
-Osmanlı İmparatorluğunun, bu göçleri teşvik ederek bölgede tarım ve hayvancılığı geliştirmeyi, aynı zamanda stratejik noktaları güçlendirmeyi amaçladığını,
-Bu aşiretlerin, Filistin'de hem tarım ve hayvancılıkla uğraştığını, hem de Osmanlının bölgedeki varlığını güçlendirdiğini kaydediyor.
Türk damgası vuruldu!..
Çelikdönmez, sözlerini devamla ‘Selçukluların ve ardıllarının (Meliklikler / Beylikler, Zengîler, Eyyübîler), Haçlıların ve Moğolların, diğer Türk devletlerinin (Memlûk, Timur, çeşitli beylikler / hanlıklar) ve en uzun da Osmanlıların etkisinde kalan bölgenin demografik yapısını büyük ölçüde Türkler şekillendirdi. Suriye, Lübnan ve Filistin / İsrail kısmında bölgeler üzerinden Türkmen yerleşim yerleri ve yer adları taramalarına bakılırsa bu durum net görülecektir.’ demektedir.
Günümüzde Filistin Türkmenleri
İlginç verilerle yazısını daha da genişleten yazar Filistin Türkmenlerinin bugün büyük topluluklar halinde Filistin Devleti ve Ürdün Krallığı sınırları içinde neredeyse tamamında yaşadıklarını, kendilerine has mahalleleri olduğunu, Türkmen gençlerinin ta kuruluşundan beri FKÖ içinde aktif vazife aldıklarını, kendilerine özgü Aksa Şehitleri örgütü bulunduğunu, bazı kampları korumak için üs kurduklarını belirtiyor ve Batı Şaria Türkmenlerinin sayısının da 50 - 60 bini bulduğunu dile getiriyor.
Özellikle Ürdün’deki Türkmen varlığına yönelik çarpıcı açıklamalarda bulunan Çelikdönmez, başkent Amman’da avukatlık, doktorluk, hakimlik ve öğretmenlik gibi meslekler icra eden, bir kısmı da özel şirketler ve özel okullara sahip bini aşkın Türkmen bulunduğunu ifade ediyor. ‘Sadece İrbid şehrindeki toplam Türkmen nüfus 55 bini bulmaktadır’ diyen yazar, bu şehrin yakınlarında Filistin müftüsü Şehit Azmi kampında 10 bin, diğer şehirlerde örneğin Şilter kampında 10 bin, El-Bakaa ve El-Sahne kamplarının her birinde 5 bin civarında Türkmen yaşadığını kaydediyor.
Osmanlı o topraklardan ayrıldıktan sonra bile
Çelikdönmez, sözlerine devamla ‘Osmanlının bölgeden çekildikten sonra bile oralarla ilgisini sürdürdüğünü, oradaki kardeşlerimizin de milli mücadeleye destek verdiklerini beyan ederek, ‘1922 yılından itibaren Türklerin Anadolu’da kazandıkları zaferlerden dolayı İngiltere, Musul ve çevresinde bir Kürdistan ve Nasturi ve bir Ermeni devleti kurarak İslam devletlerinin Türklerle olan irtibatını kesmeye çalıştılar (…) Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’ya telgraflar gönderen Filistinliler, alimler, gazeteciler, tüccarlar Türk Hükümeti himayesi altında bağımsızlık istediklerini bildirdiler’ diyor.
Özetle: O topraklar bizimdi
Yazar, 30 Mayıs 2004 tarihli Hürriyet gazetesi haberinde Yaser Arafat’ın Filistin’e giden, Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun üyelerine hitaben ‘Türkiye gerçek dostumuzdur, bize yardım eder. Mescid-i Aksa’nın adını siz verdiniz. Orası sizin, siz koruyun” dediğini hatırlatıyor.
Niyetimiz, Türkçülük-Arapçılık, soyculuk-sopçuluk yapmak değil, bir tarihi hakikati yeniden hatırlamak ve hatırlatmaktır. Tüm olan biteni yeniden muhasebe ve mukayese ettikten sonra ‘Filistin (Kudüs, Gazze) arapların’ diyebilenler unutmamalı ki oralar Osmanlıya aitti ve birçok tebamızın yanısıra arap tebamızın da yaşadığı o topraklar 1917’de İngiliz ordusu tarafından işgal edildi. General Allenby ve askerleri orayı bizden ç/aldı ve İsrail devleti ile 36 ayrı devletçiği kurdurdu veya kurulmasına zemin hazırladı.