Yakın Tarihimizden Birkaç Haber ve Yozlaşma Serüvenimiz
Yolsuzluk haberlerinin yoğunluğu, yalan, hile hud’a yoluyla helal lokma kazanç hassasiyetinin azalması, yazın gelişiyle edep sınırlarını aşan giyim kuşam yaygınlaşınca millet nereye gidiyor diye telaşlananların, soranların çoğaldığını görüyoruz. Duyarlılık da duyarsızlık da zamanla kazanabilen veya kaybedilebilen bir değerdir. Değerlerimize yönelik hassasiyet kaybetme şu iletişim çağında daha çok görülür hale geldi diyebiliriz. Milletimizin eski ve yeni duyarlılığına/duyarsızlığına yönelik geçmişimizden birkaç haber /anekdot sunmak isterim.
1.Saygısızlıkla Mücadele Derneği mi?
Çok değil 80 yıl önce İstanbul'da kısa adı Sasader olan "Saygısızlıkla Savaş Derneği" adında bir dernek bile kurulmuş. ‘15 Haziran 1945’te kurulan Saygısızlıkla Savaş Derneği, toplum kurallarına uygun olmayan davranışlarla mücadele etmek amacıyla yola çıkmıştır. Kurucu başkan, ileride Ordinaryüs ünvanı da alacak olan ünlü Anatomi Profesörü Zeki Zeren’dir (1900-1973). Profesör Zeren, adab-ı muaşeret üzerine yazdığı yazıların yanı sıra “Topluluk Hayatında Saygısızlarla Savaş Lüzumu” ve “Hemşehrilik Adabı” gibi başlıklarla verdiği konferanslarıyla da tanınmaktadır. Zeren, kurdukları derneğin “pis esnafla”, toplu taşıma araçlarında sigara içenlerle, yere tükürenlerle ve gürültü yapanlarla mücadele edeceğini açıklar. Bu amaçla çok sayıda afiş ve broşür bastırılır. İhap Hulusi’nin (1898-1986) çizdiği afiş derneğin en bilinen afişidir.
Kurulduktan hemen sonra Cumhuriyet yazarı Abidin Daver, dernek üyelerini “Eğer sokakta saygısızlık, kabalık edenleri uyaracaksanız dikkat edin, başınıza iş gelmesin. Yanınızda boksör ya da pehlivan bulundurmanızda fayda var” diye uyarır. Aynı günlerde bir dernek üyesinin tramvayda sigara içen üniformalı bir polisi uyarması büyük bir cesaret örneği olarak gazetelerde yer bulacaktır.
Saygısızlıkla Savaş Derneği ne yazık ki çok uzun ömürlü olmaz ve 1952’de üniversite ve basından yeterli alakayı göremediklerini gerekçe gösteren yöneticiler tarafından feshedilir.’
(Tarihin Tavan Arasından / Saygısızlıkla Savaş Derneği ve Karasinekle Mücadele Haftası / Murat Toklucu, Haziran 2015-Derin Tarih; https://tarihdergi.com/saygiya-davet-hep-cesaret-isiydi/)
Ciddi ciddi düşünmeye başladım, çığırından çıkmış saygısızlıklar karşısında böyle bir misyonu devam ettiren ve mücadele veren dernekler günümüzde de olsa iyi olur muydu acaba, diye! Ya da sorulsa derneğe ne gerek var, insanın kendinde olmalı, diyenden; duyarlılığın artmasına vesile olur şeklinde konuşandan, hiçbir faydası olmaz diyenine kadar farklı görüş ileri sürenler çıkacaktır. Gerçi duyarlılık derneksiz de olur ama cemiyet duyarlılığını artıracak girişimler gerekiyor sanırım. Avrupa’da kaldığım 8 yıllık tecrübemle trafik, çevre, soyal hayat vb. gibi bir çok alanda kural tanımazlık karşısında toplumsal duyarlılığın yüksek olduğunu defalarca hissetmiş, bizdeki duyarsızlığa hayıflanmıştım. Bir birine saygılı toplumlara sahip ülkeler bu duruşu nasıl sağlıyorsa ailede, okulda vb. bizim de acilen kültürel gelişmişliğimize bunu eklememiz gerekiyor.
2-Amerikalı genç Türkiyeli sevgilisini sokakta öpünce neredeyse linç ediliyordu’
Tarih: 11 Mayıs 1958. Bu da 67 yıl önceki duyarlılığımıza ait bir haber. Amerikalı genç adam burayı kendi ülkesi sanmış ama milletin duyarlılığını hesap edememiş. Amerikalı genç ve sevgilisi 20'şer lira ağır hapis cezasına çarptırılmış. Habere göre Yargıç "Nişanlı da olsanız Türkiye'de olduğunuzu unutmayın" diye tembihte bulunmuş.
(https://www.biyografi.info/tarih/1958)
Amerikalı sevgilisiyle öpüşen bu Türk kızının gayri müslim tebadan (rum, ermeni vs) olduğunu sanıyorum. Çünkü milletimiz bir Müslüman kızın Hristiyan bir gençle beraberliğini tasvip etmez. Hem fert ve hem de aileler itikadımıza ve medeniyetimize ters sokakta öpüşmeyi ve böyle beraberliği zaten onaylamazdı.
Geçtiğimiz aylarda sosyal medyaya da yansıdığına göre iffetsizlik ve saygısızlık karşısında toplu ulaşım vasıtalarında/metroda bir duyarlı vatandaşlarımız, sarmaş dolaş seyahat eden gençlere nezaket kurallarını hatırlatıp, ‘burası kamusal alan, toplu ulaşım aracı, yatak odası değil, kabilinden tepkilerini dile getirdiklerini öğreniyoruz. Yüksek dozajlı tepkiyi onaylamayabilirsiniz ama bela çıkmasın endişesiyle hiç tepkisiz kalan millet fertlerimizin de çoğunlukta olduğunu ve az da olsa ‘karışmaya hakkın yok’ diyerek adeta tasvip edenleri de müşahede edebiliyoruz.
İnsanlar özellikle yeni jenerasyon çarşı pazarda görülen manzara, neşriyat, dizi, sinema vb. kitle iletişim vasıtalarından müsbet-menfi etkileniyor, menfi etkileşimin dah fazla olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.
‘1933 yılında Hilmi A.Malik tarafından yazılan ‘Türkiye’de Sinema ve Tesirleri’ adlı kitapta ilk, orta ve lise öğrencileri arasında ayrı ayrı yapılan anket sonucu açıklanıyor. Sanatçı ve meşhur olmayı kızlar çok para kazanmak ve bol eğlenmek; erkekler de zengin olmak, meşhur olmak ve çok kızlarla eğlenmek ve çok kız öpmek tesiri altında kaldıkları anlatılıyor. (İletişim veya Dehşet Çağı, D.Mehmet Doğan, 1993, s.34-35)
3.’İstanbul'da sokaklarda ''hoola-hoop'' (hulahop) çevirmek yasaklandı’
Bu da bir önceki haberle aynı yıldan: 7 Aralık 1958. Kültürümüze sonradan giren ve sokaklarda, meydanlarda, parklarda bel kıvırtma / belde çember dansı diyebileceğimiz bu oyuna gösterilen tepki sebebiyle mi yasaklandı acaba diye düşünürken tam tersi 2 rivayetle karşılaştım:
Bu yasağın sebebi, her ne kadar sır gibi saklansa bile halk arasında bir iddia kulaktan kulağa yayıldı.1950’li yıllardan bu yana çocukların oynadığı bir araç olarak bilinen hula-hoopların modern tarihte ilk sermayecisi ''Carlon ürünleri şirketi'' idi. 25 milyondan fazla hula-hoopu 4 ay içerisine bitirmiş, günde 50 bin hula-hoop ihraç etmeye başlamıştı. Carlon ürünleri şirketi, bu plastik oyuncağı üretmek için Ortadoğu’daki petrol sahibi ülkelere ekonomik gelir bırakmaktaydı. İşte bu Ortadoğu’da yeni yeni güçlenen İsrail’in canını sıkmıştı. Hula-hoop sektörü, İsrail hükümetinin attığı her adımı boşa çıkardı. 7 Aralık gününü kutsal kabul eden illuminati örgütü, Türkiye başta olmak üzere Carlon ürünleri şirketinin hula-hoop ihraç ettiği yaklaşık 5 ülkeye kendi adamları vasıtasıyla bir uyarı gönderdi. Adnan Menderes zamanındaki hükümet 6 Aralık günü çıkardığı ve 7 Aralık günü Resmi Gazetede yayınlanan yasa ile İstanbul sokaklarında hula-hoop çevirmeyi yasaklamış, bu da Carlon ürünleri şirketinden ürün satın alan toptancıları korkutmaya yetmişti. Şirketin Türkiye’deki pazarı yüzde 100 azalmıştı.
Yasağın ardındaki bir başka iddia ise, o günlerde gazetelerde yer alan bir başka haber, ‘acaba yasağın sebebi bu mu?’ sorusunu da akıllara getirdi.
O tarihte Amerikalı bir kadının Ankara’da hula-hoop çevirirken öldüğüne dair dedikodular Türkiye’de gündem olmuştu. Ardında gazetelerde hula-hoop çevirenlere garip bir yaklaşım peydah olmuş. 30 Aralık tarihli Milliyet gazetesi haberinde “Ankara’da bir genç kızın Hula-Hoop yaparken öldüğüne dair rivayetlere rağmen, Hula-Hoop salgını süratle yayılmaktadır” sözleri yer alıyor. Günümüzde ise hula-hooplar, spor aletleri merkezinde satılmaya devam ediyor ve zayıflamak için bir fitness aracı olarak rağbet görüyor’
(https://www.erolkara.net/2019/09/hukumet-bu-oyunu-yasak-etmisti-video.html)
Duyarlılık bir kültür işi
Duyarlılık tüm milleti ilgilendirdiği için yaygın ve örgün eğitim kapsamında ev, okul, cami, asker ocağı vb. de bunun eğitiminin verileceği en ehemmiyetli mekanlar. Kutsala, haneye, hamilelere, yaşlılara, hayvanlara, engellilere, çevreye, topyekün varlığa karşı hakkı hukuku gözeten insana yakışır bir tavır sergilemek, ihlalden kaçınmak, hürmetkar davranmak gerektiği vb.kültür değerlerimizin başında gelir.
Saygılı kişi öncelikle kendisine saygı duyan kimsedir. Saygı duyanlar saygı bulur ve saygınlık kazanır.
Adab-ı Muaşeret elzem
Medeniyetimizde buna adab-ı muaşeret kuralları denmiş. Adap edebin çoğuludur ve bu kanunları ihlalin edepsizlere yakıştığı telkini vardır..Adab-ı muaşeret kanunları arasında… Camide bulunma adabı, selamlaşma adabı, ikramlaşma adabı, konuşma ve dinleme adabı, tuvalet ve temizlik adabı, onlarcasını sayabiliriz.
Şimdi özgürlük adıyla her türlü toplum değerleri çiğnenir oldu. Özgürlük demek saygısızlık demek olmadığı halde.
Saygın milletler hep takdir edilir
Saygılı toplumlar saygın milletleri oluşturur. Böyleleri de örnek gösterilir. Japonların birbirine olan saygısı, örneğin metroya binerken inerken sergiledikleri örneklik… Gezdiğiniz ülkelerde trafikte olan saygın davranışları, yeşile çevreye, komşuya, müşteriye saygın davranışlar da dikkatinizi çeker ve takdirinizi toplar.
Çirkeflikte, saygısızlıkta, sahtekarlık, kaçakçılık vb gibi kötü örneklerle anılacağımıza saygı, sevgi, hürmet, ikram, paylaşım, misafirseverlik, haya, hakkaniyet, temizlik gibi yüksek hasletlerle, vasıflarla anılmaya devam etsek topyekün değerlerimize savaş açmak yerine ihya etsek daha güzel olmaz mı?
Duam büyük ve içten: Saygısızlar, sefihler ve ifsat edenler yüzünden bizi ve neslimizi saygısız, iffetsiz kılma, bizi kendini ve cemiyeti her daim ıslah edenler arasında eyle Allahım!