5.08.2013 09:30:37

Yusuf İslam (Cat Stevens) Gibi Olabilmek!...

Yusuf İslam (Cat Stevens) Gibi Olabilmek!...

Doğuştan Hıristiyan, 1977 yılında Kur’an’la tanıştıktan sonra Müslüman olan, ünlü müzisyen Cat Stevens, 1979 yılında Yusuf İslam adını aldı ve kendisini İslamiyet’e adadı.

Son zamanlarda ülkemizde moda olan merhum Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi “Güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş, marka Müslüman’ı” değil, samimi, içten, abartısız, okuduğu-nu, öğrendiğini hayatına uygulamaya çalışan dört dörtlük diyebileceğimiz bir Müslüman, Yusuf İslam…

1980’li yıllarda Londra’ya gittiğimde kendisini evindeki çalışma odasında ziyaret ettim. Yanında daha yeni Müslüman olmuş bir alman profesör vardı. Çalışma odasında fotokopi ve faks makineleri ile İslami bilgiler içeren notlar bulunuyordu.

Kur’an okuyor, Hadis okuyor, tefsir okuyor. Bu bilgiler ışığında notlar tutuyor, kitapçık haline getiri-yor ve İngiltere’nin bir çok yerine dağıttırıyordu.

Kendisi ile biraz sohbet ettikten sonra, ertesi gün Cuma idi ve beni Cuma namazına davet etti. Elime bir adres tutuşturdu, “Yarın seni burada bekliyorum” dedi.

Ertesi gün adresi bir taksiciye verdim, yaklaşık 30 dakika sonra beni geniş bir alan üzerine kurulmuş, o yıllar tamamı bitmemiş içinde Camisi bulunan muhteşem bir Külliyenin önünde indirdi.

Arabadan indiğimde, Stevens yanında birkaç arkadaşı ile birlikte beni karşıladı. Birlikte camiye girdik. Caminin içerisi kalabalıktı, ilk kez yurt dışın-da bir camiye girmiştim. Cemaate bakınca, siyahından beyazına, esmerinden sarışınına insanlar- la aynı kıbleye yönelip, başımız aynı secdeye gidince, “Yarab ne büyüksün” diyerek gözlerimin dolduğunu hiç unutmam.

Daha sonra öğrendiğime göre, Yusuf İslam Müslüman olduktan sonra Londra’nın merkezi diyebileceğimiz yerdeki bu caminin yapılmasına öncülük etmişti.

Namazdan sonra arkadaşları ile birlikte caminin avlusunda oturduk, yine sohbet ettik. Bir ara beni elimden tutarak caminin etrafını gezdirdi. Kendisinin buradaki çalışma odası olduğunu sandığım bir odaya girdik. Evindeki faks ve fotokopi makineleri burada da vardı. Yaklaşık yirmi kadar öğrenci, burada harıl harıl çalışıyor, fotokopileri çoğaltıyor, dağıtılmak üzere arkadaşlarına veriyorlardı.

Şimdi Cambridge’de bir Cami yaptırmak için kolları sıvamış. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yapılmasını planladığı Cami hakkında bilgi vermek ve destek istemek için ülkemize geldi.

Başbakan Erdoğan’dan, yaptıracağı Cami için yardım talebinde bulunan Yusuf İslam’ın, kamu parasından yardım alamayacağına vurgu yapması çok anlamlıdır.

Tam bir gönül eridir Yusuf İslam…

O’nun bu sözleri ve yaptıkları karşısında inanın kendimden utandım.

Müslüman anne ve babadan dünyaya gelmiş olan bizler, İslamiyet’in yayılması ve gelişmesi için bu güne kadar ne yaptık, bu mücadelenin neresin-deyiz?

Bir tarafta Müslüman olarak doğan biz, diğer tarafta Müslümanlığı genç yaşında araştırıp öğrenmeye çalışan Yusuf İslamlar.

Çoktan bizi sollayıp geçmişler.

Gençlerimiz lüks, şaşaa, debdebe, son model araba meraklısı, kadınlarımız kızlarımız rengarenk, albenili ve marka meraklısı olmuş.

Yılda birkaç kez Umre yapmayı, her yıl Hacca gitmeyi adeta gelenek haline getiren, İslam’ı sadece beş farz olarak kabul eden, gününü gün etmeye çalışan, Necip Fazıl’ın deyimiyle; “Biz ayakları şişene kadar Namaz kılan Peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmeti” olmuş çıkmışız.

Einstein, sadece eğlenceyi merkeze alarak, “Vur patlasın, çal oynasın” diyerek yaşayan biri-lerini gördüğünde, “Bu insanlarda kocaman bey-ne ne gerek vardı, omurilik yeterdi” demiş.

Bu koca beyin bize verilmişse, onun görevi sadece temel ihtiyaçlarımızı gidermek, daha rahat ve refah bir hayat sürmek için değil, düşünmek, üretmek, yaradılış gayesine uygun mücadele verip, hayatı ve varoluşumuzu sorgulamak içindir.

Umarım, Ramazan ayının bu son günlerinde biraz olsun tefekkür eder, “Biz, Yusuf İslamların kat ettiği yolun neresindeyiz?” diye kendimizi sorgularız İnşallah…

Çünkü, tefekkür etmeden Yusuf İslam gibi olabilmek mümkün değil…