Bayram KAYA .................... Edebiyatçı- İlahiyatçı ve Yerel Araştırmacı

Tarih: 09.12.2024 12:41

Zulümle Abad Olunamayacağının Bir Örneği Daha

Facebook Twitter Linked-in

Zulümle Abad Olunamayacağının Bir Örneği Daha

Yarım asrı geçen bir zamandan beri Osmanlı bakiyesi topraklar üzerinde kurulan/kurdurulan sınır komşumuz Suriye’nin ülkemize ve mütedeyyin Müslüman vatandaşlarına karşı hasmane tutum içinde olduğu, yakın veya uzak kendilerine müzahir devletlerin desteğiyle baskı ve zulmünü sürdürdüğü biliniyor.

Zulmü tescilli

1970’de darbeyle iş başına gelen baba Hafız Esed, Baas ideolojisi doğrultusunda Sünni inanç sahiplerine düşmanca tavır takınmış, istihbarat örgütü Muhaberat’ın sıkı takiplerinden milleti yıldırmış,  despotik tavırlarıyla halkı iyice sindirmişti. Gençlik yıllarımızda 1982 yılında Hama'da katliam uygulayan ve 30-40 bin sünni müslümanın kanına giren bu zalimin cürümlerine yönelik nice acılı haberler okuduğumuzu hatırlıyorum. Suriye’nin Hatay’ı haritalarında kendi topraklarında gösterdiğini lise yıllarında ders esnasında bir hocamızdan duyduğum da aklımda kalmış. Suriye rejiminin PKK elebaşısına hamilik yapması, farklı isimlerde de olsa aynı terör örgütü elemanlarına alan açması ve 911 km’lik sınırımızdan terör örgütü üyelerinin ülkemize sızmasına adeta göz yumduğu milletimiz tarafından bilinen hususlar arasındaydı.

Güzel komşuluk adımları akamete uğradı

Babası tarafından 2000 yılında oğlu Beşşar’a devredilen Baas rejimi, ülkemizle yakın temaslara girişmiş, serbest ticaret anlaşması (2004) ve vize serbestisi anlaşması yapılmış, komşuluk ilişkileri artma meyli göstermiş ve hatta ülkemizden Suriye’ye turistik geziler moda haline gelmişti. Gidenler zaten İslam ve Osmanlı tarihinde önemli merkezleri barındıran o bölgeyi sahabe, tabiin, evliya, ulema kabirlerini, insanlarının sıcaklığını dönüşlerinde zevkle ve şevkle dostlarına anlatıyor, onlara da ziyaret etmelerini tavsiye ediyorlardı. Devlet yetkilileri arası jestleşmeler, karşılıklı samimi gibi görünen gelip gitmeler halk nezdinde iyimser havanın gelişmesine de vesile oldu. Dostluk maçları yapıldı vs.. Lakin 2004 yılında Suriye’nin kuzeyinde Kamışlı’daki kürt ayaklanması ve özellikle 2010’da Tunus’ta başlayan Arap baharı sonrası ilişkiler bozuldu. Baas rejimine yönelik muhalefet yükseldi ve 2011’de başlayan olaylar kısa sürede dış güçlerin de müdahil olduğu iç savaşa dönüştü. Uçak ve helikopter düşürme olayları yaşandı. Muhtelif örgütlerin hakimiyet kurma ve çatışma alanı haline gelen, ülkemiz aleyhtarı yapıların yuvalanmasını artıran iç savaş sonrası Türkiye diplomatik ilişkileri askıya almış, muhalif güç koalisyonunu muhatap almaya başlamıştı. 2011’de rejim zulmünden kaçan 3 bin civarındaki Suriyelinin ülkemize sığınması, başbakan Erdoğan’ın olayı ‘vahşet’ olarak nitelendirmesi ve uyarması ikili ilişkilerin daha da bozulmasına sebep olmuştu.

Milyonlarca Mülteci sınavı

İç savaş sonrası başlayan ülkemize vaki sığınmacıların sayısı 5 milyona yaklaşmıştı. Ülke içinde ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlara sebep olan mağdur Suriyeliler için genel olarak devlet ve millet adına bugüne kadar güzel bir sınav verildi. Rejimin düşmesi sonrası geri dönüş yarışına başlayan mülteciler genel olarak devlet ve milletimize vefa borcunu ifade ettikleri görülüyor.

Savaş eşiğine geldik

2012 yılında birkaç ay ara ile Suriye tarafından bir jetimizin düşürülmesi ve Akçakale’ye atılan top mermisi ile 2013 Reyhanlı’da 15 dk ile iki bombalı saldırısı bardağı taşıran son damla olmuştu. Hatta jetimizin düşürülmesi ardından başbakan Suriye için haydut devlet nitelemesi bile yapmıştı. Olaylar sonrası Tr angajman kurallarını değiştirmiş ve bundan sonra sınıra yaklaşan Suriye hava unsurlarının tehdit algılanacağını ve hedef alınacağını açıklamıştı. Nitekim onlara ait bir helikopter ve jet uçağı Türkiye tarafından düşürüldü. 2020 yılından sonra da ülkemize sınır ötesinden gelecek terör tehlikesini bertaraf etmek için Suriye’ye karşı kalkan harekatlarına başladı.

Nihayet Zafer müjdesi

Suriye halkının muhtelif rejim muhaliflerince hayli ön hazırlığı olduğu anlaşılan ancak bizce ani bir gelişme gibi gözüken çalışma sonucu 27 Kasım’da Özgürlük Şafağı harekatı başlatıldı. Zulmü tescilli Nusayri rejimi karşıtı ayaklanma çok hızlı bir ilerleyişle 8 Aralık’ta 12’nci gününde Şam’ın düştüğü haberiyle tüm dünya gündemine oturdu.
Tel Rifat, Halep, Hama, Humus derken rejim güçlerinin dağılması ve kaçışları birbirini takip etti. Birbiri ardına gelen ‘düşüş’ haberleri herkeste bir şaşkınlık yaşanmasına vesile oldu. Rejim sembolü heykeller yıkıldı. Rejim askerleri, onlara müzahir güçler de büyük oranda ülkeyi terk etti. 53 yıllık Esed ailesi hegemonyası ve zulüm defteri dünyada sayısı kabarık zalimler defterine eklendi. Zulüm ile abad olunamayacağı, eninde sonunda mazlumların ahının yerde kalmayacağı gerçeği bir kez daha vücut buldu. Sınırımıza yakın güvenli bölgelerde zor şartlarda çadır ve barakalarda yaşayan halk, kazanımlar sonrası özlem ve hasret ile coşku dolu olarak ve sevinç gözyaşlarıyla köylerine evlerine topraklarına dönmenin heyecanını yaşıyor, tüm dünya izliyor. 13 yıl süren iç savaş ve sürgün yılları nihayete ermiş gibi gözüküyor. Sağduyulu herkes, ‘Allah kimseyi vatansız, bayraksız, devletsiz bırakmasın, duasıyla sahip olduğu imkanlarının kadrü kıymetini bir kez daha idraki havasında görünüyor.
Hayatın normale dönmesi ve sulh içinde bir düzenin kurulması adına muhtelif  senaryolar konuşuluyor. İnşaallah korkulan olmaz, Siyonistlerin, emperyalistlerin, zalimlerin ve avanelerinin her türlü tasallutuna/oyunlarına ve hainane emellerine karşı Allah (cc) onların da bizlerin de yar ve yardımcısı olsun..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —