Mehmet Hanefi YILDIRIM

Tarih: 03.07.2012 18:25

Allah İnsaf Versin!...

Facebook Twitter Linked-in

Dile kolay tam 34 yıldır gazetecilik yapmaya çalışıyoruz.

Dile kolay tam 34 yıldır gazetecilik yapmaya çalışıyoruz.
1980 yılından sonra fikrin, ideolojinin bir kenara bırakılıp, lüks tüketimle birlikte gelen maddenin ön plana çıkması neticesi, ülkemizde bir çok şey değişti.
İnsanlar bu eksen üzerinde yani madde üzerinde yoğunlaşmaya başladı.
Toplum mühendisliğine soyunan, toplumu yönlendirmeye çalışan biz gazeteciler, her şeye rağmen bu ülkede maddeyi görmezden gelip, örf, adet ve geleneklerimizden bir şey kaybetmeden onurlu ve haysiyetli bir hayat yaşayarak, topluma örnek olmamız gerekirdi.
Oysa, biz bunu yapmadık, biz de bu pastadan ne koparırız, gemisini kurtaran kaptan edasıyla küçük düşünmeye başladık. Ve maalesef hepimizi taşıyan büyük gemiyi kurtarmaya çalışmak yerine, onu görmezden gelip içindeki sandallardan birini alıp büyük geminin içinde sağa sola yalpalayarak, kendimizi kurtaracağımızı zannettik. 
Hal böyle olunca da, bencillik yüzsüzlüğe, yüzsüzlük edepsizliğe, edepsizlik de iftiraya varana kadar sürüp gitti.
1980 öncesi dava adamlığından gelmiş olan insanların bir çoğu, bu ülkeyi bu hale getirmek uğruna çok ağır bedeller ödedikleri için, her şeyi bir kenara bırakıp bu ülkenin menfaati doğrultusunda mücadele vermeye başladılar. Akılları ve vicdanları, başka bir şey yapmaya engeldi.
Bir adım atarken “aman ha” endişesini hep yüreklerinde yaşadılar. Gerektiğinde toplumun menfaati doğrultusunda ideolojilerinden ödün vererek, ülkeyi  bir yerlere taşımak isteyen samimi insanlara  omuz verdiler.
Ben de hasbelkader bu dava adamlığının verdiği sorumlulukla çıkardığım gazete ile her seçimde doğruyu dürüstü  arayarak, araştırarak ve bu ülkeye hizmet verecek kişilere yardımcı olarak, bu sorumluluk duygusunu yerine getirmeye çalıştım.
Düzen, madde üzerine kurulduğundan, dürüst insanların Allah rızası için yaptıklarında hep bir bit yeniği, hep bir acaba arandı.
Kafa ve mantalite olarak beyinlerini maddeye ayarlayanlar, yerel bir gazetenin menfaat olmadan yaşayamayacağı yargısına varıyor, iktidarın icraatlarını övdüğünde, “Yolunu buldu, mamalandı”, eleştirdiğinde ise, “Maması kesildi, kim bilir ne istedi de vermediler, şimdi kalemini silah olarak kullanıyor” gibi sözler ayyuka çıkıyor. Ve bilhassa aport da bekleyen, utanarak da “meslektaş” dediğin insanlar sana düşman oluyor. Beni ne kadar karalayabilirlerse, o nispette karşı taraftan besleneceklerini zannediyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, kafanızı taşlara da vursanız, Allah size bir ekmek yemeği nasip etmişse, bunu bir buçuk veya iki yapamazsınız.
Biz bunu bildiğimiz için hep şu sözü rehber edindik;
“Ya Allah’a baş eğer, hiç kimseye eğmezsin
Ya her kese baş eğer, hiçbir şeye değmezsin”
Allah’a şükür 60 yıllık hayatımızda Allah’tan başka mabut, Hz. Peygamberden başka kılavuz, Kur’an’dan başka rehber tanımadık.
Gerek günlük yaşamımızda ve gerekse yazılarımızda hep bunlara dikkat ederek, bu Ülkenin, bu İlçenin yararına bir şeyler yapmaya çalıştık. 
Her  zaman ülke menfaatine olan meselelerde hassas olduk. Mesela, geçtiğimiz yıl yapılan  referandumda, parti teşkilatının çoğu yatarken, ben ve arkadaşlarım, oylama sonucunun “Evet” çıkması için belde belde destek turları yapıyorduk. Gerektiğinde mikrofonu elime alıp Cerrah’ta, Tahtaköprü’de dakikalarca konuşma yapıyordum. Kimi zamanda ülke geleceğinin bir kaosa bir karmaşaya sürüklenmemesi için, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güvenip sırt üstü yatanların aksine, sorumluluk duygusu içerisinde her şeyi göze alarak, bütün masraflarını cebimden karşılayıp, seçim öncesi on bin trajlı özel bir gazete çıkarıp, ücretsiz olarak dağıtımını yaparak, o günün şartlarında inandığım davaya katkı sağlamaya çalıştım. 
Bu yaptıklarımız, hiçbir karşılık beklemeden, vatan, millet ve “Yaratılanı sev, Yaratan’dan ötürü” insan sevgisi ile yapılan işlerdir. Üzerlerinde bir tornavida yarası dahi olmayan sahte kabadayıların anlayabileceği ve anlamlandıracağı işler değildir. Hiçbir alt yapısı olmadan sokaktan gelip hasbelkader gazeteci olanlar bunları anlayamazlar. 
34 yıldır gazetecilik yapan bir kişi olarak, sokak ağzı ile konuşup, türlü edepsizlikler yapan birisiyle aynı seviyeye gelmem mümkün değildir.
Bilen bilir, bilmeyene de bunca yıl sonra bir şey anlatacak değiliz. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, ‘namuslu insanlar, namussuzlar kadar cesur olmadığı için’, maalesef yalnız kalıyor. 
Günümüzde yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı köşe dönme mantığı ön plana çıktığı için, sen bu millet için ne yaparsan yap, kurunun arasında yaşta yanar misali  bize de, ‘gazeteci değil misin, menfaatin olmadan adım atmazsın’ gözü ile bakıyorlar. Haksız da değiller, çünkü günümüzde artık bizim gibi gazetecilerin maalesef nesli tükenmekte...
O yüzdendir ki,  hele şu günlerde “gazeteciyim” demeye utanıyorum. 
Adam her türlü edepsizliği yapıyor, ardından sıkılmadan, utanmadan, Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan, göz göre göre ve de hiç bir şey olmamış gibi yine aynı iftiralara devam ediyor.
Adama, “buyurun kardeşim, her şey elinizde, iddialarınızı, dedikodularınızı ispat edin bu işi bırakacağım” diyorum, o hala “falanca zaman yazdığın yazı karşılığında ne aldın?” diye soruyor.
Böyle olunca da, “Allah akıl-fikir versin” demekten başka yapacak bir şey yok…
Ayrıca, kim bizim için ne isterse, Cenab-ı Allah ona bin katını, milyon katını versin inşaallah…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —