“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi..”
Evet, yukarıdaki dizeler son günlerde bir TV dizisi ile gündeme gelen Kanuni Sultan Süleyman’a ait.
Osmanlı tarihinde büyük zaferler kazanmış Yavuz Sultan Selim’in oğlu olan Kanuni Sultan Süleyman, babasından devraldığı 6 milyon 557 bin kilometrekare Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14 milyon 893 bin kilometrekareye ulaştırdı. Kocaman Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren, Osmanlı devletinin sınırlarını üç kıtaya yayan, Avrupalıların ‘Muhteşem Süleyman’ lakabını taktığı Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşadığı dönem, dünya tarihine de ‘Türk Asrı’ olarak geçti. Dönemin mevcut kanunlarını yazdırıp, çok sıkı bir şekilde uygulamasından, adaleti çok sevmesinden ve oldukça adil kararlar almasından dolayı isminin başına Kanuni lakabını alan ve tarihe de öyle geçen I. Süleyman veya Muhteşem Süleyman ya da Kanuni Sultan Süleyman, Türklerin üç kıtaya hükmetmesini, Osmanlı Devletinin bir Cihan Devleti olmasını, Muhteşem Yüzyıl isimli TV dizisinde yalan yanlış anlatıldığı gibi harem odalarında aşk yaparak kazanmadı.
Fragmanlarının yayınlanmaya başladığı günlerden itibaren yoğun şikayetlere, tepkilere neden olan, RTÜK’e başvuran 100 binin üzerinde vatandaşın yayından kaldırılmasını istediği dizi de tarih çarpıtılıyor… Muhteşem gerçekler bir kenara bırakılıp, teferruatlar anlatılıyor. Yoğun şikayetlere rağmen, Muhteşem Yüzyıl yerine ‘Muhteşem Rezalet’ ismi verilen dizi maalesef devam ediyor…
Tarihimize, tarihi şahsiyetlerimize yapılan saldırılar, tarihine bağlı, tarihi şahsiyetlere saygılı olan bizleri derinden üzüyor…
Bu nedenle her Pazartesi günü sizlerle paylaştığım Kıssadan Hisse köşesinde bu hafta Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın bir hatıratına yer vermek istiyorum…
Kanuni Sultan Süleyman bir gün, yanındakilere elinde tuttuğu küçük bir sandığı göstererek,
“Bu sandığı, benimle beraber kabrime yanı başıma koyun” der…
Bir müddet sonra Kanuni vefat edince, vasiyetinin yerine getirilmesi için sandık mezarının başına getirilir.
O devrin en büyük uleması Ebussuud efendi de dahil olmak üzere ulema “Sandık, Kanuni Sultan Süleyman’ın yanına koyulsun mu, koyulmasın mı” diye münakaşaya koyulur.
Uzun tartışmaların sonucunda, “Ölen bir kişiyi, eşyası ile birlikte kabre koymak İslam’da yoktur, caizde değildir” fetvası çıkartılır ve Kanuni defnedilirken, vasiyeti yerine getirilmez, sandık yanına koyulmaz…
Ancak sandıkta ne olduğu merak konusudur ki, Kanuni defnedildikten sonra başta ulema olmak üzere “Bakalım sandıkta ne var” derler ve sandığı açarlar. Meraklı bakışlar altında sandık açılır, içinden bir çok evrak çıkar. Evraklara tek tek bakarlar, hepsinin Kanuni’nin Ebussuud efendiden aldığı fetvalar olduğu görülür.
Şeyhülislam Ebussuud efendi, Kanuni’nin kendisi ile birlikte defnedilmesini istediği fetvaları görünce, “Ah sultanım, sen kendini kurtarmışsın” diyerek ağlar…
Şimdi, Allah aşkına bir Şeyhulislam’dan aldığı fetvalarla defnedilmeyi isteyen O Muhteşem İnsana bakın, bir de Muhteşem Rezalet dizisindeki anlatılanlara bakın…
Böyle Muhteşem bir insana reva görülen REZALET değil de nedir?
Ağlamamak, feryat etmemek mümkün mü?
Şanlı tarihimiz, büyük şahsiyetlerimiz, dedelerimiz, atalarımız bu kadar mı sahipsiz…
Tarihimizi tüm gerçekliği ile yansıtacak insanlar neden susuyor?
Benim dedelerim, atalarım, dizide anlatıldığı gibi vakitlerini haremlerde geçirmediler, aylarca at sırtında fetihten fetihe, zaferden zafere koşarak, İlahi Kelimetullahın dünyaya yayılması için mücadele ettiler.
Reddi mirasla, böyle çarpık düşünceyle hazırlanmış dizilerle muhteşem tarihimiz karalanamaz.
Karalamaya da kimsenin gücü yetmez…
Sağlıklı, mutlu, bereketli ve huzurlu bir hafta dileklerimle…