Bayram KAYA .................... Edebiyatçı- İlahiyatçı ve Yerel Araştırmacı

Tarih: 08.11.2025 20:39

Yarım Asır Önceki Bir Ortadoğu Makalesi

Facebook Twitter Linked-in

Yarım Asır Önceki Bir Ortadoğu Makalesi

Babamın kütüphane arşivinde eski dergileri karıştırırken 1976 yılında Diyanet dergisinde  (1976 Ocak-Şubat sayısı, Cilt 15, sayı:1, sayfa 58-63) yayınlanmış tercüme bir makale dikkatimi çekti. Londra’da  Impact dergisinde 1975 yılında yayınlanan Kanadalı  müslüman ve İngilizce bir Kur’an meali de bulunan Profesör T.B.Irving’in (Thomas Ballantyne Irving, Al-Hajj Ta'lim Ali Abu Nasr adıyla da biliniyor, d.1914–ö.2002), ‘Towards Understanding the Middle East’ başlıklı makalesinin Hulusi Yavuz tarafından yapılan tercümesini dikkatle okudum. Batının İslam dünyasına bakışını ve bugünü daha iyi anlamamamızı sağlayacak ilgili makaleden paylaşmak üzere aldığım belli başlı paragraflar kendisine, parantez içi bazı açıklamalar ve ara başlıklar bendenize aittir.

Batı İslam’a ve Müslümanlara ön yargılı

Yazar genel olarak bölgeyi tanıttıktan sonra şu cümleleri kaydediyor: ‘Ortadoğu'da hakim olan inanç sistemi İslam'dır. Eğer Ortadoğu halkı ile dostça geçinmek istiyorsak bu bariz hakikat yani İslamiyet iyice anlaşılmalıdır. Haçlı seferlerinden kalma bir tesir yüzünden şimdi biz Kuzey Amerika'da müteessir olmaktayız. Bu hal batının İslam'a karşı düşmanca bir tavrıdır ve İslam'a yönelttikleri tahribat için her çareye başvurmaktadırlar. Avrupa Ortadoğu'ya kuzeyden Akdeniz ile sınırlı olduğu halde İslam'dan fersah fersah uzaktadır.’

Batı İslam iktisadına da yabancı

Anladığımız kadarıyla buraların iktisadi meseleleri de önem kazanmaya başlamıştır. Son iki sene (1973-74)  müşahhas bir şekilde bunu bize öğretmiştir. Ancak İslam hakkında her yanlış anlamanın, faizi men eden ayetle başladığı bize hiçbir zaman söylenmedi. Paramızın devamlı devalüe edilişi demek, para değerinin para alındığı zamanki kıymetine dönmemesi demek olduğu halde Batı, faizi borç verene cazip gelen bir muamele haline koymuştur. Bu meseleyi bankalarımız, maliye enstitülerimiz ve ticaret mekteplerimiz tetebbu etmek mecburiyetindedirler ki şimdi hepsinin de eğer Amerika ve Avrupa iflas etmek niyetinde değillerse Ortadoğu'nun parasına ihtiyaçları vardır.’

Osmanlı ve Türkler araştırılmalı

‘Dünyanın nihayet iki muazzam imparatorluğu olan Abbasi ve Osmanlı devletleri  İslam iktisadını tatbik ederek kalkınmanın zirvesine ulaşmışlardı. Bugün hangi Ticari İlimler Akademisi veya fakülte bu iktisadi prensipleri incelemektedir? Hiçbir fakülte bu mühim konularda meşgul değildir.
Mevzuya girmeden önce Türkler hakkında birkaç söz söylemek isterim. Bugün mevcut olan ufaltılmış Cumhuriyet mazideki haşmetin bir temsilcisidir. Osmanlı devleti asırlarca yaşamış muhteşem bir devletti. Akdeniz'in doğusunda insan haklarını müdafaa etti. 15. asın sonunda ve 16. aslın başlarında dini işkence sebebiyle buraya sürülen İspanyol  Yahudileri Osmanlı idaresinde şeref ve saadete nail oldular. Çünkü Türkler bütün tebasına tam bir dini hürriyet tanıyordu. Eğer bugün Macaristan'da Protestanlar varsa bu Türklerin idaresinde Kalvinizmin (Kalvin’in (ö.1564 yaydığı bir hristiyan mezhebi) gelişme imkanını bulabilmiş olmasından dolayıdır. Zira Osmanlılar Polonya ve İspanya'da yapıldığı gibi onların Katolik kalmalarında ısrar etmemişlerdir. Bugün Kıbrıs'ta Ortodokslar Türklerin sayesinde kalabilmişlerdir, yoksa Venedik işgalinde Katolik olacaklardı. Yugoslav müslümanlarının kaçırılması Venedikliler ve Hapsburglar tarafından kendi menfaatleri için teşvik edilmiş ve müslümanların çoğuna Fransız donanmasında kürek cezası verilmiştir. Netice olarak Avusturya'nın zaptından sonra Yugoslavya'nın Sava nehrinin kuzeyinde hiçbir müslüman bırakılmamıştır. Katolik Malta Rodoslu şövalyelerin zaptından sonra eski bir müslüman adaya ne yapıldığına dair başka bir misaldir. Maltalı kadın erkek bütün müslümanlar tevkif edilmiş tam bir köle olarak satılmışlardı. Osmanlı  Devleti'nin 1.Dünya Harbi ile çöküşü bir politik trajedidir ki muasır dünya bu politik felaketin neticesini hala tam manasıyla unutamamıştır.’

Rusya’da İnsan hakları ihlali ve Batının çifte standardı

Yazar, Sovyetler Birliği'ndeki en büyük gücün hile ve desiselerle parçalara bölünen yarım düzine cumhuriyetler olarak adlandırdığı Türklerin varlığına da dikkat çekiyor ve onlardan sonra Baptist mezhebindeki hristiyanların geldiğini zikrettikten sonra şöyle diyor: ‘Rusya'da insan haklarından bahsettiğimiz zaman samimi olmamız şarttır ve birkaç İsrailli Yahudinin sınır dışı edilmesi için değil, bütün dini cemaatlerin hürriyete kavuşturulmaları için ısrar etmemiz lazımdır. İsrail'e göç etmek isteyen Rusyalı yahudilere verilmek üzere geçen sene vergi veren bütün Amerikalılardan 30 milyon dolardan fazla bir meblağ ödemeleri istenmişti. Eğer biz din hürriyeti ve insan haklarının teminatı maksadıyla ticari antlaşmalarımızı ileri sürerek o takdirde bu halkın Rusya'dan kaçması şeklinde değil, orada yaşayabilmesi tarzında olmalıdır. çünkü bu memleketteki düzen öyle bir hal çaresini istemiyor halbuki düzen politikası Vietnam ve Latin Amerika'da gördüğümüz gibi manen ve ahlaken çökmüştür.’

Düzen yanlış işliyor

‘Hakikat şudur: Bizim düzen yanlış çalışıyor. Çünkü o, hususi menfaatlerin mahpusudur. Ders kitaplarımızın Orta Doğu'ya dair yazdıkları ve bu sahadaki bilginlerimiz son derece kalitesizdir ve yanlıştır. Şarkıyatçılara (oryantalist/doğu bilimcilerine)hakiki alim demek çok zordur. Bunlar Orta Doğu hakkındaki bilgilerini modası geçmiş İngilizce ve Fransızca kitaplarla eski müstemleke memurlarından elde ederler, bu kaynaklara lüzumundan fazla müracaat ederler. Hollanda'da neşredilen İslam Ansiklopedisi de hiçbir meselede hakiki bir me’haz değildir. Hele İslami isimleri yazış tarzı tamamen yanlıştır. Tahrir heyeti içinde hiçbir müslüman görülmez. Amerika'da İslam hakkında yapılan neşriyatın hepsi aynı kalitededir. Eserler için de tanınmış bir müslüman tarafından yazılmış olanını bulmak pek zordur. Gibb’in Muhammedanizm adlı kitabı çok ciddiyetle okunan bir eserdir. Bu kitabın adı bile müslümanlara hakarettir; muhteviyatı itibariyle de Lawrence Durell'in bazı romanlarından birkaç bölüm gibi bir şeydir. L.Durel İskenderiye limanı hakkında kitap yazmış fakat, bizim için Mısırlıları anlatacağı yerde iki koptik (kıbti, mısırlı hristiyan) kardeşten bahsetmiştir. Profesör Von Grünebaum da İslam'a ‘Orta çağ’ rengini vermek için ömrünü harcadı. Bundan dolayı bizim muhabirlerimiz halâ zannederler ki bizim dinimiz (İslam) modası geçmiş bir dindir….’

Arap Dünyasını tanımak

Ortadoğu dahil hiçbir bölgeye tarafsızca yaklaşılmadığını,  doğu'daki dini ve ahlaki esasları tetkik eden araştırmalar yapılmadığını, araştırmacılar yetiştirilmediğini, bölge üzerinde ihtisası olan bilginlerin de Kur’anı okumadığını ve batı sömürgesi Müslüman ülkelerden habersiz olduğunu ileri süren yazar sözlerine şöyle devam ediyor: ‘..meseleyi bizim daha geniş ve sempatik bir şekilde ele almaya ihtiyacımız vardır. Ben Latin Amerika kültürünü de okutuyorum. Bunu yaparken biz İspanyolcayı ve meşgul olduğumuz halkı da sevmek mecburiyetindeyiz. Bu devirde arapları sevmek veya Arapça, farsça ve Türkçe öğrenmek moda değildir. Mamafi bu zihniyet değişiyor. Amerikalılar bütün ortadoğu ile karışıp görüşmek ihtiyacındadır. Talebelerimiz, biçare Filistin harbi ile hayli fakirleşmiş bulunan ‘yüzleştirilen devletlere’ sadece acıyor değillerdir. Onlar Atlas Okyanusundan Hint Okyanusuna kadar yayılmış olan arapların hepsiyle tanışmak arzusundadırlar. Mezkur harp Amerikan para ve silahları ile çıkartılmıştı. O halde doğu'nun arap bölümüne bir nazar edeyim: 
Arap dünyası büyük bir coğrafi kelebeğe benzer. Bunun Kuzey Afrika'daki batı kanadında 30 milyon arap yaşamaktadır. Buraya arapçada Mağrip denir. Doğu kanadında ise 30 milyon, böceğin sırtında, yani Nil vadisinde de 40 milyon insan yaşamaktadır.’

Endülüs İslam Medeniyeti ve Engizisyon

1492'ye kadar tam 9 muhteşem asır boyunca araplar İspanya'yı tam manasıyla orta çağ avrupasının dışında tutmuşlardı. Kurtuba’dan Paris’e seyahatin adeta imkansız olduğu bir devirde, ipek mamulleri ve kağıt, Çin'den Avrupa'ya Büyük İpek Yoluyla ulaşmıştır. Bu hal 1492'ye kadar sürdü. Aynı yıl sadece Kolomb Amerika'yı keşfetmedi; Kral Ferdinand ve Kraliçe İzabel de Gırnata şehrini aldı ve ‘Kayıp Cennet’ yani ‘el-Firdevsül mefkud’dan Yahudileri, birkaç yıl sonra da Gırnatalı ve Valencian'dan olan müslümanları kovmaya başladı. Sonra Engizisyon meydana geldi. İspanya bir ortaçağ memleketi haline geldi..’

İslam terör dini değil, terör Avrupalı

‘Araplar bahis mevzu olunca sanki tedhişçilik araplara ve islam'a ait bir halmiş gibi bize hemen tethişçiliği (terörizmi) sorarlar. Buna sözüm şudur: Hicaz demir yolunu 1.Dünya harbinde imha eden Lawrens'di. Onun tamiri için planlar daha yeni yeni yapılmaktadır. Geçen 20 sene zarfında Süveyş Kanalı zalimce iki defa kapatıldı. Eğer bu hareketler tedhişçilik ve en vahşi barbarlık değilse bile en azından geniş ölçüde beynel milel bir hunharlıktır. Bingazi, Alman ve İngilizler tarafından bomba edilmişti. Fakat şehrin tamiri için hiçbir tazminat ödenmedi. Fransızlar da Şam’ı, Tunus'taki Sfax’ı (Safakes) ve Süveyş şehri ile beraber rafinerilerini bombardıman ettiler. Bunlar, neticelerini gözlerimle gördüğüm ve tedhişçiliğin ne olduğu izah ederken -içinde yaşadığım Batı dünyası hesabına- utanç duyduğum fecaatlerdir. Böyle tedhişçiliğe Suriye'deki ölü şehir Kunaytra, Auschwitz ve Dachau gibi birer abidedir. Dahası var: Deir Yasin'de de büyük anneler ve bebekler öldürülmüştü.
Bin Bella ve dört arkadaşı hatırladığıma göre adam kaçırmanın beynelmilel çaptaki ilk kurbanları olmuşlardı. Dediğim gibi medeni hayatın bu vahşi hali ne araplara hastır ne de İslam'a. O Avrupaî’dir (Avrupalıdır). Son zamanlarda Amerikanlaşmaya da başlamıştır. Masum bir sivil uçak, Kahire hava alanı üzerinden yüz hava milinden daha az bir mesafede uçuş yaparken Sina'daki bir Amerikan uçaksavarıyla düşürüldü. 1973 martında olan bu hadiseden hemen sonra ben Libya'da idim. Bir Amerikan vatandaşı olarak yerin dibine girdim. Washington'a yaptığım şikayetler cevapsız kaldı.’

Zengin kültüre sahip Ortadoğu

‘Diğer taraftan bu teshir edici (sihirleyici/büyüleyici) alem Ortadoğu'ya İranlılardan bahsederek mistik ve sanatkarane bir karakter de ilave edelim. Uçan Halılar ve Binbir Gece Masalları onun kültürel değerlerinin ifadesidir. Alaaddin ile ‘Şahane Lambası’ denizci Sindbad, Alibaba ve 40 Hırsızlar/Haramiler çocukluğumuzda bizim İran ve Arap Ortadoğu'dan tevarüs ettiğimiz folklörümüzün parçalarıdır. Sonra biz Ömer Hayyam’ı da okuduk. İran, İslam'ı e Hindistan'a götüren bir kültür merkezidir. Tac Mahal güzellik duygusunun bir başka ifadesidir. Bu vechile Ortadoğu'nun İslam dünyası namütenahi güzelliklere sahiptir.’

Bereketli  Coğrafya

‘Şimdi coğrafya bilgilerimizi tazeleyelim: Önce iki kol halinde uzanan arazi kemerine bakalım. Biri Atlantik'ten Kuzey ve Orta Afrika'ya doğru uzanır ki burada 200-300 sene evvel bizim zenci müslüman halkımız kaçırılmıştı. Aynı arazi kemeri Orta Asya'ya ve çöllerine doğru geçer. Öteki kol da güneydoğu'dan Pakistan, Bangladeş, Malezya ve Endonezya doğru olmak üzere Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan muazzam ve cazip bir dünyadır; zengin ve stratejik yerlerdir; verimli topraklardır. Fakat bunları mektep kitaplarımız talebelerimize öğretmezler. Üstelik gazeteciler ve televizyon idarecilerimiz Ortadoğu’da olup bitenler hakkında yanlış ve tahrif edilmiş bilgiler verirler.’

Son söz

Ben öyle ümit ediyorum ki Filistinlilere medeni haklarının iadesi Amerika'da okullara gerçek hürriyetin girmesiyle olacaktır. Filistin ve Suriye bin senedir harp ve fetih koridorudur. Artık Amerikalı ölülere bu ana caddeyi terk etmeyelim ve orada sulh meydana getirelim ki Amerikan ordusu bu acıklı bölgeyi daha fazla sömürmesin. Bütün istediğimiz ölü bölgeyi bertaraf etmek ve Ortadoğu ile onun ahlaki üstünlükleri hakkında söz etmektir. Esas meselemizi benim yeni Brahmanizm (M.Ö  2 binde kurulan bir dini inanç sistemi) demeyi tercih ettiğim ve bizim ahlak şuurumuzun dumura uğratılmasını mucip olan mesele ile karıştırmamalıdır. Omuzunda kanser taşımak için Ortadoğu kendi kelebeğine göre çok güzeldir. Biz de kanserin devamına yardımcı oluyoruz. Yukarıda söylediğim gibi bu mesele çok çetrefillidir. Bu konuda neden daha fazla konuşmak istemediğimin sebebini belki şimdi anlarsınız.’
Yazarın sorusuna cevaben ‘çok iyi anladık’ demek isterdim. Ortadoğu ve İslam alemine önyargı, emperyal kaygılar ve despotizm devam ediyor. Hem Batı ve hem de Doğu dünyasını iyi tanıyan Kuzey Amerikalı Profesör müslüman bir yazarın analizi ne büyük ve ne ilginç gerçeklere parmak basıyor. Acaba Müslüman bir aydın sima olmasaydı söyedikleri kale alınır mıydı, diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —